18 Mayıs 2014 Pazar

SOMA GERÇEĞİ VE BİR ADIM ÖTESİ

Yazarımız Pınar Demircan‘ın Japonya’da yaşayan insanlara Soma Madeni Katliamı’nı tüm yönleri ile aktaran yazısının yine kendisi tarafından Türkçeleştirilmiş halini paylaşıyoruz.

Soma Madeninde çıkan kazada 299 ölü ….bu sayının sebebi İşçi sağlığı işgüvenliği şartlarının sağlanmaması .kurallarına  uyulmaması 
Dünyada bilmeyenin, duymayanın  kalmadığı kaza 13 Mayıs günü Türkiye’nin batısında Manisa Soma’da meydana geldi. Kazada yangın sebebiyle çok sayıda işçi hayatını kaybetti fakat aşağıda hala çıkarılmamış olan çok sayıda insan var .
Kazanın meydana gelişinin üzerinden 4 gün geçti. Yangının söndürülmesi için arama kurtarma çalışmaları canla başla devam ediyorsa da halen içeri hiç girilememiş olan 2 galeri var. Yangın sebebiyle ortaya çıkan karbon monoksit gazının miktarı da yangının sönmesiyle gittikçe artmakta… Diğer bir felaket  içeride elektrikler kesildiği için yeraltında biriken suyun maden içini basması . Kaza tam da vardiya değişim saatine denk geldiği için mağduru oldukça fazla, bu sebeple de içeride kaza anında içeride 787 kişiden 299’u maalesef hayatını yitirdi, 80’i yaralı olarak kurtarıldı,  içeride kaç kişi var hala tam bilinmiyor…
Kazadan bir gün sonra Başbakan Erdoğan Soma’ya gitti. Kazada kocasını, babasını, kardeşini, çocuğunu, yakınlarını kaybeden halkla karşılaştı; onların isyan dolu yakarışlarıyla karşılandı hepsi tek bir ağızdan “Başbakan istifa!” diye haykırıyordu. Başbakan bu tepkiye sert karşılık verdi, halkının acısını paylaşacağına onları azarladı hatta onlara vurdu. Başbakanın korumaları sesini çıkaranı gözaltına aldı, tutukladı hatta onlara dayak attı, hepsini medyadan izledik.
Polis şiddeti sadece kazanın meydana geldiği Soma’da kendini göstermedi, cinayeti kınayan, insanların pisipisine ölmesine sebep olan devletine yurt genelinde eylemlerle cevap verdi, halk polise nefretini kustu ve Türkiye polis şiddetinden her şehirde gazdan nasibini aldı!
Mesela kazadan 2 gün sonra 15 Mayıs’ta İstanbul Taksim’de hükümet aleyhine toplanan sivil toplum kuruluşu üyelerinin de bulunduğu  yaklaşık 4.000 kişi basın açıklaması da yapmak istediler ve polisin şiddetiyle karşılaştılar, bol miktarda biber gazı yine kullanıldı ve insanların kendisini ifade etmesine dahi tahammül edemeyen  devlet, polis eliyle bu eylemi de dağıtmış oldu.
Bu isyan pek tabi ki Soma ya da İstanbul ile sınırlı kalmadı, tüm ülkede gözyaşlarını tutamayanlar çareyi sokağa çıkmakta buldu, hemen her şehirde hükümet aleyhine eylemler yapıldı. 3 gün yas ilan edildi ve çoğunluğu memur olan çalışanlar 16 Mayısta iş bırakma kararı aldı. Kazanın üstünden 3 gün geçmesine rağmen ülkede hala acı ve gözyaşı var, yerin altından henüz çıkarılamamış olan bedenlerin sayısı korkutucu… Halkın hükümete isyanı , bu kazanın sorumlusunu  devlet yani iktidar partisi AKP olarak görüldüğünün ispatı. Peki neden halk Erdoğan’ı ve hükümetini sorumlu tutuyor bu kazadan? Pei niye? İşte sebepler:
Not Japoncada “Erdoan” olarak yapılan telaffuzu özellikle “Erdogan” olarak yazdım ki ülkemizin kanseri haline gelen problemleri Japoncada kanser kelimesine karşılık gelen “GAN” sesiyle biraz mizah katarak anlatabilelim. Yani bu durumda Japonca’da “Erdo (GAN)kanseri”  olarak ifade edebiliyoruz Başbakanımızın adını . Bu kanser türünün daha fazla sağlıklı hücreyi yok etmeyeceğini umuyorum. 
Devletimiz 19 yıldır  ILO’nun Madencilikle ilgili 176 sayılı maddesini imzalamaktan imtina ediyor
Maden işkolu tüm dünyada en tehlikeli olduğu kabul edilen işkoludur ve Türkiye şartlarına tabi olduğu ILO’nun maden işkolunu düzenleyen 176 no’lu maddesini 1995 yılından beri imzalamamakta direnmiştir. Peki bu maddeler özetle hangi düzenlemeleri gerektirmektedir? Türkiye hangi maddeleri imzalamaktan kaçınmıştır?
Çalışma olduğu zaman maden içerisinde kaç işçinin olduğunu bilinmesini sağlayacak bir sistemin kurulması gerekir
Maden içerisinde iş güvenliği tedbirlerini arttıracak iletişim ve haberleşme sisteminin kurulması gereklidir
Madenin, işçilerin tayin edilen işleri kendileri ile başkalarının güvenlik ve sağlıklarını tehlikeye atmayacak şekilde gerçekleştirmesi için düzenlenmelidir
Uygulanabilir durumlarda, yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı, bu çıkışlar yüzeye ayrı ayrı çıkış noktalarından bağlanmalıdır
İşçilerin maruz kalabileceği çeşitli tehlikelerin tespit edilebilmesi ve maruz kalınıyorsa bunun seviyesinin belirlenmesi için çalışma ortamının izlenme, değerlendirilme ve düzenli teftişi sağlanmalıdır
Erişim izni verilen tüm yer altı çalışma mekanlarının yeterli havalandırması sağlanmalıdır
Bir maden işletmesinin doğasına uygun şekilde, yangınların başlaması ve yayılması ile patlamaları önleyecek, tespit ve mücadele edecek tedbir ve önlemler alınmalıdır
Bir yerde, işçi güvenliği ve sağlığına ciddi tehdit olması durumunda, operasyonların durdurulması ve işçilerin güvenli bir noktaya tahliye edilmesi garantiye alınmalıdır
İşveren, her madende ayrı ayrı öngörülebilen tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalıdır
İşçilere, hem verilen iş, hem de güvenlik ve iş sağlığı konularında yeterli eğitim programları ve anlaşılabilir talimatlar sağlanmalı tüm bu uygulamalar ücretsiz olmalıdır
İşverenler riski kaynağında bertaraf etmek, güvenli çalışma sistemleri tasarlamak, kaza riskleriyle ilgili işçileri bilgilendirmek ve kaza olduğunda gerekli tıbbi yardıma ulaşımları sağlamak zorundadır
İşverenler sözleşmeyle kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinin kalitesinden de sorumludur
Denetimlere ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin sağlanması ve kazaların etkili soruşturulması gerekmektedir
Bundan başka altyapı çalışması olarak acil durum halinde madendeki işçilerin korunmasını sağlayacak kaçma odalarının, sığınakların oluşturulması  da zorunluluklar arasında yer alıyor. Bu sebeple 12 kişilik sığınaklardan yapılması gerekiyor ki maliyeti toplamda 80 bin dolar….Uzmanların görüşüne göre Soma Madeninin ,en kalabalık olduğu vardiya değişim zamanı öngörülürse bu kaçma odalarının sayısı  en az 15-20 arasında olmalı ki bu kaçma alanları olursa afet ve felaket hallerinde içerideki işçiler sağ kurtulabilsin .
Türkiye yıllardır işçi sağlığı iş güvenliğine dair bu maddelere imza atmadı. Eğer bu kaçma odaları, sığınaklar yapılmış olsaydı şimdi hayatını kaybetmiş işçilerimiz yaşıyor olabilirdi.
Soma Holding AKP İlişkisi 
Aslında tek problem Türkiye’nin ILO’nun Madencilik işkolunu düzenleyen maddelerine imza atmaması da değil. Esas problem Soma Madeni’nin 2005 yılında özelleştirilerek kamu işletmesinden özel işletme kimliğine geçirilmesi; “Soma Şirketi” olarak faaliyetlerine başlaması. Türkiye’de kamu kurumu olan işletmelerle özel işletmeler arasında işçi sağlığı iş güvenliği konularındaki uygulamalarda farkların olması.
Türkiye’de kamuya ait maden işletmelerindesektörde çalışan 1.000 kişi üzerinden yapılan hesaba göreölümlü kaza oranı 2.4 kişi iken özel işletmelerde bu sayının 20.3 kişi olabilmesi. Aynı işkolunda Avrupa ortalaması ölümlü kaza için 1.8 kişiye tekabül ediyor.  Bununla birlikte 2000 yılından beri Türkiye’de maden işkolunda meydana gelen kazalarda hayatını kaybedenlerin sayısı da 1.308 kişi olarak biliniyor.
Maalesef Türkiye genelinde işçi sağlığı iş güvenliği konusundaki bilinç Japonya’daki kadar ileri de değil. Örneğin “Önce İş Güvenliği” diye bir anlayış görülemeyebiliyor bazı işletmelerde. İş güvenliği bilincinin oturtulması için gerek şirket kültüründe gerekse çalışanlar içerisinde eğitimin önemi büyük fakat gözünü kar hırsı bürümüş işletmelerde bu önemli detay daha fazla kar hırsı yüzünden kolaylıkla atlanabiliyor.
Bunun örneğini tam da Soma Holding’de görüyoruz; Soma Holding’in sahibi kazadan iki hafta önce televizyonda “çok büyük maliyet indirimi sağladık” diye övünebiliyor. İşin en ilginci maliyet avantajı sağlanan rakamlar; nasıl olur da bu rakam 140$’dan 24$ indirilebilir? Maliyet indiriminin de bir optimizasyonu vardır. Eğer Soma’daki gibi maliyeti 140$dan 24$’a indirmişseniz %600’e yakın bir kazanç sağlamış olursunuz ki bu indirim değil çalmaktır. Peki neyden çalınmıştır? Maliyet azaltma dediğiniz şey verimliliğinizden işin kalitesinden dengesiz bir şekilde ayrılıyorsa burada iktisadi bir optimizasyondan bahsedilebilinir mi?
Öte yandan Soma Holding’in sahibi yine 2 hafta önce Soma Madeni’in çok sağlam ve harika bir saha olduğundan bahsedebilmiş, bununla övünebilmiş ve kaza halinde işçilerin içeride 20 gün kadar mahsur kalsalar da dışarı sağlam çıkabileceklerini söylemiş bulunmaktadır. Ne yazık ki bizler bugün Soma Madeni’nin ne kadar “harika” olduğunu gözyaşları içinde tecrübe ediyoruz… Gerçekte ise Soma Holding’de son 3 yıl içerisinde 11 defa kaza meydana gelmiş bulunmaktadır. İlaveten 15 yaşında çocukların çalıştırılmış olma olasılığı hala zihinleri karıştırmakta, üstelik her haliyle Soma Holding hükümetimizin de güven(!) duyduğu desteklediği bir işletmedir. Buna inanabiliyor musunuz?
Soma Holding’de taşeronlaştırmanın da çok yüksek olduğu yaralı da olsa kurtulan işçilerin kendileri tarafından söylenmektedir. Kabul edersiniz ki taşeronlaştırmanın yüksek olduğu işletmelerde işçi sağlığı iş güvenliği tedbirleri yetersiz kalabilmektedir. Taşeron işçilerin işyerleri her zaman kolayca değiştirilebildiği için  yeterli ve uygun süreli eğitimler verilememekte, sağlam takip yapılamamaktadır.
Bununla birlikte Soma Holding’de son 3 yıl içerisinde meydana gelen 11 kazanın sebepleri tespit edilmemiş olup  üzerine aksiyon planları alınmamış, mühendislerin uyarılarına rağmen iyileştirmelerin yapılmadığı bilinmektedir. Bunların hepsi  akıl sınırlarını zorlamaktadır. Bu uyarıları değerlendiren muhalif parti CHP milletvekilinin soru önergesinin de ciddiye alınmamış olduğunu bugün anlamaktayız. CHP, Soma Holding’de “Neden bu kadar çok kaza oldu?” diye sormuş denetimlerin etkin yapılıp yapılmadığını sorgulamışsa da AKP, muhalif parti olduğu için CHP ‘nin önergesini dikkate almamayı tercih edebilmiştir.
İlaveten hem başbakan hem de AKP nin lideri olan Erdoğan için Soma Holding ‘le yakın ilişkilerinin olma ihtimali ayrı bir problem olarak görünüyor. Soma Holding sahibinin eşinin Manisa’da AKP ‘den belediye meclisi olması tesadüf mü sorularını akıllara getiriyor. Hatta belediye seçimlerinde AKP üzerinden Soma Holding çalışanlarına bazı faydaların sağlandığı bile konuşulanlar arasında. Kaza öncesinde Soma Holding’in 5.000 mavi yaka 500 beyaz yaka çalışanı bulunuyordu. Soma Holding’in beyaz yaka çalışanları Tokyo’nun Shinbashi semtine denk gelen işyeri merkezi İstanbul Maslak’taki Spine (Omurga) Plaza’da. Bu Plaza 191 m yükseklikte bir gökdelen. Maalesef hayatı bu kaza ile kaybettirilen 299 işçinin ortalama boy uzunluğu 160cm olsa boylarının toplamı zengin kulenin yüksekliğini 7 kere geçer…
Sendikal Faaliyetler ve Sahadaki İyileştirmeler Yetersiz 
Türkiye’de bir işkolundaki faaliyetlerin iyileştirilmesi Japonya’daki gibi işyeri bazında değil işkolu ölçeğinde yapılıyor fakat işkolunda örgütlenebilmesi için o işyerinde çalışanların salt çoğunluğu sendika üyesi olmalı; eğer işyerindeki işçiler arasında salt çoğunluk sağlanamazsa işyeri o işkolundaki sendikaya üye olamıyor. Nitekim Soma Holding’de de çalışanların sendika üyeliği yetersiz, Avrupa’daki gibi işyerinde çalışanların %30 +1 kadarının sendika üyesi olmasıyla o işkolunda örgütlenmeye elverilseydi belki iş güvenliği konusundaki ihtiyaçlar çalışanlar tarafından tespit edilen risklerin bertarafıyla giderilir ve bu kaza yaşanmazdı.
Bu arada Soma Holding’de ortalama işçi ücretinin 900 TL (90.000Yen ) e tekabül ettiğini söylemeyi de atlamayalım.
İşte tüm bu sebepleri göz önüne alıp değerlendirince bu yaşanan trajedinin bir kaza değil cinayet olduğu  saniye saniye faciayı izleyen halk için açıktır, nettir ve sorumlusu kuşkusuz yeterli önlemeleri almaktan kaçınanlardır.
Şimdi sizleri az önce yukarıda açıkladığım bir facia yaşanmasına yol açan  sebepler üzerine düşünmeye davet ediyorum.
Sizce böyle bir ülkede Nükleer Santral kurulabilir mi? 
Böylesine elim sonuçları doğuran politik ve iktisadi ilişkiler ağıyla yönetilen Türkiye’de nükleer santral kurma sorumluluğunun altına girerseniz yaşanacakları hayal edebiliyor musunuz?
Bir madende asgari şartları sağlayamayan yönetimin nükleer santral projesi başka bir faciadan ne kadar uzak olabilir? Sadece bir adım ötesi…
Kaynak: Yeşil Gazete

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Soma gerçeği ve bir adım ötesi

Yazarımız Pınar Demircan‘ın Japonya’da yaşayan insanlara Soma Madeni Katliamı’nı tüm yönleri ile aktaran yazısının yine kendisi tarafından Türkçeleştirilmiş halini paylaşıyoruz
* * *
Soma Madeninde çıkan kazada 299 ölü ….bu sayının sebebi İşçi sağlığı işgüvenliği şartlarının sağlanmaması .kurallarına  uyulmaması !
Dünyada bilmeyenin, duymayanın  kalmadığı kaza 13 Mayıs günü Türkiye’nin batısında Manisa Soma’da meydana geldi .Kazada yangın sebebiyle çok sayıda işçi hayatını kaybetti fakat aşağıda hala çıkarılmamış olan çok sayıda inssan var .
Kazanın meydana gelişinin üzerinden 4 gün geçti. Yangının söndürülmesi için arama kurtarma çalışmaları canla başla devam ediyorsa da halen içeri hiç girilememiş olan 2 galeri var.Yangın sebebiyle ortaya çıkan karbonmonoksit gazının miktarı da yangının sönmesiyle gittikçe artmakta …Diğer bir felaket  içeride elektrikler kesildiği için yeraltında biriken suyun maden içini basması . Kaza tam da vardiya değişim saatine denk geldiği için magduru oldukça fazla, bu sebeple de içeride kaza anında içeride 787 kişiden 299’u maalesef hayatını yitirdi, 80’i yaralı olarak kurtarıldı,  içeride kaç kişi var hala tam bilinmiyor…
Kazadan bir gün sonra Başbakan Erdoğan Soma’ya gitti. Kazada kocasını,babasını ,kardeşini ,çocuğunu ,yakınlarını kaybeden halkla karşılaştı; onların isyan dolu yakarışlarıyla karşılandı hepsi tek bir ağızdan “Başbakan istifa!” diye haykırıyordu.Başbakan bu tepkiye sert karşılık verdi, halkının acısını paylaşacağına onları azarladı hatta onlara vurdu. Başbakanın korumaları sesini çıkaranı gözaltına aldı, tutukladı hatta onlara dayak attı,hepsini medyadan izledik.
Polis şiddeti sadece kazanın meydana geldiği Soma’da kendini göstermedi, cinayeti kınayan, insanların pisipisine ölmesine sebep olan devletine yurt genelinde eylemlerle cevap verdi, halk polise nefretini kustu ve Türkiye polis şiddetinden her şehirde gazdan nasibini aldı!
Mesela kazadan 2 gün sonra 15 Mayıs’ta İstanbul Taksim’de hükümet aleyhine toplanan sivil toplum kuruluşu üyelerinin de bulunduğu  yaklaşık 4.000 kişi basın açıklaması da yapmak istediler ve polisin şiddetiyle karşılaştılar, bol miktarda biber gazı yine kullanıldı ve insanların kendisini ifade etmesine dahi tahammul edemeyen  devlet, polis eliyle bu eylemi de dağıtmış oldu.
Bu isyan pek tabi ki Soma ya da İstanbul ile sınırlı kalmadı, tüm ülkede gözyaşlarını tutamayanlar çareyi sokağa çıkmakta buldu, hemen her şehirde hükümet aleyhine eylemler yapıldı. 3 gün yas ilan edildi ve çoğunluğu memur olan çalışanlar 16 Mayısta iş bırakma kararı aldı. Kazanın üstünden 3 gün geçmesine rağmen ülkede hala acı ve gözyaşı var, yerin altından henüz çıkarılamamış olan bedenlerin sayısı korkutucu…Halkın hükümete isyanı , bu kazanın sorumlusunu  devlet yani iktidar partisi AKP olarak görüldüğünün ispatı. Peki neden halk Erdoğan’ı ve hükümetini sorumlu tutuyor bu kazadan ? Pei niye? İşte sebepler:
(Not )Japoncada “Erdoan” olarak yapılan telaffuzu özellikle “Erdogan” olarak yazdım ki ülkemizin kanseri haline gelen problemleri Japoncada kanser kelimesine karşılık gelen “GAN” sesiyle biraz mizah katarak anlatabilelim. Yani bu durumda Japonca’da “Erdo (GAN)kanseri”  olarak ifade edebiliyoruz Başbakanımızın adını . Bu kanser türünün daha fazla sağlıklı hücreyi yok etmeyeceğini umuyorum. 
Devletimiz 19 yıldır  ILO’nun Madencilikle ilgili 176 sayılı maddesini imzalamaktan imtina ediyor
Maden işkolu tüm dünyada en tehlikeli olduğu kabul edilen işkoludur ve Türkiye şartlarına tabi olduğu ILO’nun maden işkolunu düzenleyen 176 no’lu maddesini 1995 yılından beri imzalamamakta direnmiştir. Peki bu maddeler özetle hangi düzenlemeleri gerektirmektedir? Türkiye hangi maddeleri imzalamaktan kaçınmıştır?
-Çalışma olduğu zaman maden içerisinde kaç işçinin olduğunu bilinmesini sağlayacak bir sistemin kurulması gerekir
-Maden içerisinde işgüvenliği tedbirlerini arttıracak iletişim ve haberleşme sisteminin kurulması gereklidir
-Madenin, işçilerin tayin edilen işleri kendileri ile başkalarının güvenlik ve sağlıklarını tehlikeye atmayacak şekilde gerçekleştirmesi için düzenlenmelidir
-Uygulanabilir durumlarda, yeraltındaki iş yerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı, bu çıkışlar yüzeye ayrı ayrı çıkış noktalarından bağlanmalıdır
-İşçilerin maruz kalabileceği çeşitli tehlikelerin tespit edilebilmesi ve maruz kalınıyorsa bunun seviyesinin belirlenmesi için çalışma ortamının izlenme, değerlendirilme ve düzenli teftişi sağlanmalıdır
-Erişim izni verilen tüm yer altı çalışma mekanlarının yeterli havalandırması sağlanmalıdır
-Bir maden işletmesinin doğasına uygun şekilde, yangınların başlaması ve yayılması ile patlamaları önleyecek, tespit ve mücadele edecek tedbir ve önlemler alınmalıdır
-Bir yerde, işçi güvenliği ve sağlığına ciddi tehdit olması durumunda, operasyonların durdurulması ve işçilerin güvenli bir noktaya tahliye edilmesi garantiye alınmalıdır
-İşveren, her madende ayrı ayrı öngörülebilen tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalıdır
-İşçilere, hem verilen iş, hem de güvenlik ve iş sağlığı konularında yeterli eğitim programları ve anlaşılabilir talimatlar sağlanmalı tüm bu uygulamalar ücretsiz olmalıdır
-İşverenler riski kaynağında bertaraf etmek, güvenli çalışma sistemleri tasarlamak, kaza riskleriyle ilgili işçileri bilgilendirmek ve kaza olduğunda gerekli tıbbi yardıma ulaşımları sağlamak zorundadır
-İşverenler sözleşmeyle kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinin kalitesinden de sorumludur
-Denetimlere ilişkin gerekli yasal düzenlemelerin sağlanması ve kazaların etkili soruşturulması gerekmektedir
Bundan başka altyapı çalışması olarak acil durum halinde madendeki işçilerin korunmasını sağlayacak kaçma odalarının ,sığınakların oluşturulması  da zorunluluklar arasında yer alıyor. Bu sebeple 12 kişik sığınaklardan yapılması gerekiyor ki maliyeti toplamda 80 bin dolar….Uzmanların görüşüne göre Soma Madeninin ,en kalabalık olduğu vardiya değişim zamanı öngörülürse bu kaçma odalarının sayısı  en az 15-20 arasında olmalı ki bu kaçma alanları olursa afet ve felaket hallerinde içerideki işçiler sağ kurtulabilsin .
Türkiye yıllardır işçi sağlığı işgüvenliğine dair bu maddelere imza atmadı. Eğer bu kaçma odaları, sığınaklar yapılmış olsaydı şimdi hayatını kaybetmiş işçilerimiz yaşıyor olabilirdi .
Soma Holding AKP İlişkisi 
Aslında tek problem Türkiye’nin ILO’nun Madencilik işkolunu düzenleyen maddelerine imza atmaması da değil. Esas problem Soma Madeni’nin 2005 yılında özelleştirilerek kamu işletmesinden özel işletme kimliğine geçirilmesi; “Soma Şirketi” olarak faaliyetlerine başlaması.Türkiye’de kamu kurumu olan işletmelerle özel işletmeler arasında işçi sağlığı iş güvenliği konularındaki uygulamalarda farkların olması.
Türkiye’de kamuya ait maden işletmelerinde(sektörde çalışan 1.000 kişi üzerinden yapılan hesaba göre)ölümlü kaza oranı 2.4 kişi iken özel işletmelerde bu sayının 20.3 kişi olabilmesi. Aynı işkolunda Avrupa ortalaması ölümlü kaza için 1.8 kişiye tekabül ediyor.  Bununla birlikte 2000 yılından beri Türkiye’de maden işkolunda meydana gelen kazalarda hayatını kaybedenlerin sayısı da 1.308 kişi olarak biliniyor.
Maalesef Türkiye genelinde işçi sağlığı işgüvenliği konusundaki bilinç Japonya’daki kadar ileri de değil. Örneğin “Önce İş Güvenliği” diye bir anlayış görülemeyebiliyor bazı işletmelerde. İşgüvenliği bilincinin oturtulması için gerek şirket kültüründe gerekse çalışanlar içerisinde eğitimin önemi büyük fakat, gözünü kar hırsı bürümüş işletmelerde bu önemli detay daha fazla kar hırsı yüzünden kolaylıkla atlanabiliyor.
Bunun örneğini tam da Soma Holding’de görüyoruz ; Soma Holding’in sahibi kazadan iki hafta önce televizyonda “çok büyük maliyet indirimi sağladık” diye övünebiliyor. İşin en ilginci maliyet avantajı sağlanan rakamlar ;nasıl olur da bu rakam 140$’dan 24$ indirilebilir? Maliyet indiriminin de bir optimizasyonu vardır. Eğer Soma’daki gibi maliyeti 140$dan 24$’a indirmişseniz %600’e yakın bir kazanç sağlamış olursunuz ki bu indirim değil çalmaktır. Peki neyden çalınmıştır? Maliyet azaltma dediğiniz şey verimliliğinizden işin kalitesinden dengesiz bir şekilde ayrılıyorsa burada iktisadi bir optimizasyondan bahsedilebilinir mi?
Öte yandan Soma Holding’in sahibi yine 2 hafta önce Soma Madeni’in çok sağlam ve harika bir saha olduğundan bahsedebilmiş, bununla övünebilmiş ve kaza halinde işçilerin içeride 20 gün kadar mahsur kalsalar da dışarı sağlam çıkabileceklerini söylemiş bulunmaktadır. Ne yazık ki bizler bugün Soma Madeni’nin ne kadar “harika” olduğunu gözyaşları içinde tecrübe ediyoruz…Gerçekte ise Soma Holding’de son 3 yıl içerisinde 11 defa kaza meydana gelmiş bulunmaktadır. İlaveten 15 yaşında çocukların çalıştırılmış olma olasılığı hala zihinleri karıştırmakta, üstelik her haliyle Soma Holding hükümetimizin de güven(!) duyduğu desteklediği bir işletmedir .Buna inanabiliyor musunuz?
Soma Holding’de taşeronlaştırmanın da çok yüksek olduğu yaralı da olsa kurtulan işçilerin kendileri tarafından söylenmektedir. Kabul edersiniz ki taşeronlaştırmanın yüksek olduğu işletmelerde işçi sağlığı işgüvenliği tedbirleri yetersiz kalabilmektedir. Taşeron işçilerin işyerleri her zaman kolayca değiştirilebildiği için  yeterli ve uygun süreli eğitimler verilememekte,sağlam takip yapılamamaktadır.
Bununla birlikte Soma Holding’de son 3 yıl içerisinde meydana gelen 11 kazanın sebepleri tespit edilmemiş olup  üzerine aksiyon planları alınmamış, mühendislerin uyarılarına rağmen iyileştirmelerin yapılmadığı bilinmektedir. Bunların hepsi  akıl sınırlarını zorlamaktadır. Bu uyarıları değerlendiren muhalif parti CHP milletvekilinin soru önergesinin de ciddiye alınmamış olduğunu bugün anlamaktayız. CHP, Soma Holding’de “Neden bu kadar çok kaza oldu?” diye sormuş denetimlerin etkin yapılıp yapılmadığını sorgulamışsa da AKP, muhalif parti olduğu için CHP ‘nin önergesini dikkate almamayı tercih edebilmiştir.
İlaveten hem başbakan hem de AKP nin lideri olan Ergoğan için Soma Holding ‘le yakın ilişkilerinin olma ihtimali ayrı bir problem olarak görünüyor. Soma Holding sahibinin eşinin Manisa’da AKP ‘den belediye meclisi olması tesadüf mü sorularını akıllara getiriyor. Hatta belediye seçimlerinde AKP üzerinden Soma Holding çalışanlarına bazı faydaların sağlandığı bile konuşulanlar arasında. Kaza öncesinde Soma Holding’in 5.000 mavi yaka 500 beyaz yaka çalışanı bulunuyordu.Soma Holding’in beyaz yaka çalışanları Tokyo’nun Shinbashi semtine denk gelen işyeri merkezi Istanbul Maslak’taki Spine (Omurga) Plaza’da. Bu Plaza 191 m yükseklikte bir gökdelen. Maalesef hayatı bu kaza ile kaybettirilen 299 işçinin ortalama boy uzunluğu 160cm olsa boylarının toplamı zengin kulenin yüksekliğini 7 kere geçer…
Sendikal Faaliyetler ve Sahadaki İyileştirmeler Yetersiz 
Türkiye’de bir işkolundaki faaliyetlerin iyileştirilmesi Japonyadaki gibi işyeri bazında değil işkolu ölçeğinde yapılıyor fakat işkolunda örgütlenebilmesi için o işyerinde çalışanların salt çoğunluğu sendika üyesi olmalı; eğer işyerindeki işçiler arasında salt çoğunluk sağlanamazsa işyeri o işkolundaki sendikaya üye olamıyor. Nitekim Soma Holding’de de çalışanların sendika üyeliği yetersiz, Avrupa’daki gibi işyerinde çalışanların %30 +1 kadarının sendika üyesi olmasıyla o işkolunda örgütlenmeye elverilseydi belki işgüvenliği konusundaki ihtiyaçlar çalışanlar tarafından tespit edilen risklerin bertarafıyla giderilir ve bu kaza yaşanmazdı.
Bu arada Soma Holding’de ortalama işçi ücretinin 900 TL (90.000Yen ) e tekabül ettiğini söylemeyi de atlamayalım .
İşte tüm bu sebepleri göz önüne alıp değerlendirince bu yaşanan trajedinin bir kaza değil cinayet olduğu  saniye saniye faciayı izleyen halk için açıktır, nettir ve sorumlusu kuşkusuz yeterli önelmeleri almaktan kaçınanlardır.
Şimdi sizleri az önce yukarıda açıkladığım bir facia yaşanmasına yol açan  sebepler üzerine düşünmeye davet ediyorum.
Sizce böyle bir ülkede Nükleer Santral kurulabilir mi? 
Böylesine elim sonuçları doğuran politik ve iktisadi ilişkiler ağıyla yönetilen Türkiye’de nükleer santral kurma sorumluluğunun altına girerseniz yaşanacakları hayal edebiliyor musunuz?
Bir madende asgari şartları sağlayamayan yönetimin nükleer santral projesi başka bir faciadan ne kadar uzak olabilir? Sadece bir adım ötesi…
Pınar Demircan



Pınar Demircan

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Nükleer konusunda Türkiye’yi uyaran Japon Yönetmen Tange Yeşil Gazete’ye konuştu

Bir hafta önce “Japonya’dan Türkçe uyarı“, “Japon yönetmen Türkiye’yi nükleer konusunda uyarıyor” başlıklı video sosyal medyada paylaşıldıktan kısa süre sonra hemen hemen bütün mecralardan izlendi. İlgili videoda Japon yönetmen Kouki Tange nükleer tehlike konusunda uyarmak istediği Türkiye halkına kendi mesajını Türkçe olarak iletmekte idi. Kouki Tange’nin hazırladığı videonun ülkemizde yayılmasını sağlayan Nükleersiz.org‘dan Pınar Demircan, Yeşil Gazete için Kouki Tange ile Facebook üzerinden görüşerek röportaj yaptı. Japonca olarak gerçekleşen röportajın Pınar Demircan tarafından dilimize kazandırılmış halini yine Demircan’ın kaleme aldığı sunuş yazısı ile birlikte paylaşıyoruz
* * *
15 Nisan günü facebook mesaj kutumda bir video buldum,Tange-san bu videoyu izleyip ekte gönderdiği mektubu sosyal medyada paylaşmamı istiyordu . Videoyu seyrettiğim gibi eş zamanlı olarak hem facebooktan hem de anti nükleer gruplardan arkadaşlarımla hemen paylaştım . İlaveten Japoncadan çevirmemi istedikleri bir mektup vardı fakat mektubu çevirmeden önce videoyu hemen paylaştığım için mektubun sosyal medya hızını yakalaması tabi ki zaman alacaktı. Siz dilerseniz videonun  mektubunu  buradanokuyabilirsiniz. 
Kouki Tange ile Şubat ayında facebook üzerinden benim anti nükleer konularındaki ilgimi, Fukushima ve Japonyadaki aktivistlerle tanışmak istediğimi bilen başka bir Japon arkadaşım kanalıyla tanıştık.Tange-san  ile  doğal olarak hemen nükleer  felaketin boyutları ve etkileri üzerine sohbet etmiştik.
japonya-dan-turkce-nukleer-felaket-olacak-5917674_5440_o  222
Tange-san 1968 doğumlu,  5 ve 9 yaşlarında iki çocuk sahibi. Fukushima kazası yaşandıktan 1,5 yıl sonra Tokyo’dan taşınarak eşi ve 2 çocuğuyla birlikte Tokyo’ya bir daha dönmemek üzere   Japonya’nın  güneyinde Kyuushu’ya taşınmışlar, taşınma kararını 1 yıl sonra radyasyonun etkileri iyice medyada duyulmaya başlayınca almışlarsa da  hayat koşullarını düzenleyip taşınabilmeleri ancak  1,5 yılın sonunda mümkün olabilmiş.
Tange-san’ı sizlerle buluşturmak için  kendisine önceden sorularımı içeren bir dosya gönderdim . Japonya ile aramızdaki zaman farkı 6 saat olduğu için denk gelmemiz biraz zor olduysa da sorularımın yanıtlarını aldıktan sonra da bir süre yazışarak yanıtlarımı toparlayabildim . Cumartesi Türkiye saatiyle 14:00’da sorularımı gönderip, 17:00’da cevapları aldığımı söyleyebilirim, sorularımı cevaplamakta büyük bir özen gösterdi, cevapları almak için bir kaçkez kendisine mesaj göndererek seslenmek durumunda kaldım …
Pınar : Videonuzu hazırlama ve Türkiye’ye gönderme sürecinizi anlatır mısınız?
Tange: Bu videoyu 2013 yılının Ağustos ayında hazırladım,o günden beri de bu videoyu Türkiye insanına nasıl ulaştırsam diye düşünüyordum.Açıkçası olumsuz bir tepki almaktan korkuyordum . Birkaç arkadaşıma danıştıktan sonra yarı Türk yarı Japon bir arkadaşım beni sizinle tanıştırdı. Ben de videoyu size göndermeyi uygun gördüm .

P: Peki Tange-sanı tanıyabilir miyiz biraz?
T: Elbette kısaca anlatayım
Film direktörü/sanat yönetmeni /insan
Dünyaca ünlü Butoh dansçısı , Kazuo Ohno ekolünden yetiştim . Yüzlerce müzik videosu çalışmam var ve Tange Kouki Music Video Koleksiyonunun sahibiyim. CD dizaynları yaptım, kitap format tasarımlarım var , pek çok sanat etkinliğini yönettim ve engelli insanlara istihdam yaratma çalışmalarına destek verdim.  Hem bir  film şirketi olan  Yellow Brain hem de tasarım şirketi olan  Mabatakinin temsilciliğini yaptım .
Fakat Japonya’daki  nükleer enerji  teknolojisini  protesto etmek için bu şirketlerdeki faaliyetlerime 2012 yılında son verdim, o zamandan beri arkadaşlarımla birlikte kurduğumuz NoddIN adında bir sanat etkinliğine başladık hala da devam ediyoruz. Aktivitelerimiz sanat etkinlikleri çerçevesinde anti nükleer mesajlar  içeriyor .  Aktivitelerimizi  bu linkten takip edebilirsiniz …    (Not: web siteleri Japoncadır)
(Tange-san’a bir gün, çalışmalarını Türkiye’de sergileyip sergilemek istemeyeceğini de sordum,kendisi böyle bir sergi fikrine sıcak baktığını belirtti…)
P:Hazırlamış olduğunuz videonun çok büyük bir kitleye hitap ederek izlenmesini nasıl karşılıyorsunuz?
T:Çok seviniyorum elbette ama, nükleer enerjiyi savunanlardan  tepki almaktan da çekiniyorum. Açıkçası  mesajımın herhangi bir siyasetçinin işine yaramasındansa halktan insanların ilgisini çekebilmesini çok istiyorum.
P:Bu videoyu hazırlamaktaki amacınız neydi?
T:Videoyu hazırladığım dönemde Japonya’da insan hayatına değer verilmediğini görmem çok etkili oldu.  Hala kimse Fukushima kazasının gerçek sebebini bilmiyor. Fukushima’da ne sebep ne sonuç belliyken para için Türkiye’ye nükleer santral teknolojisi sattığımıza inanamıyorum. Tarih boyunca insanların kendisini bir başkasının yerine koyma ve buna göre bir değerlendirme yapma yetisinin çok eksik kaldığını  düşünmüşümdür. Özellikle “şimdi”  bu düşünce şeklini değiştirip barış için yardımlaşma zamanıdır, birbirimize destek olma zamanıdır.
P:Fukushima’ya ne kadar uzaklıkta yaşıyordunuz?
T:Tokyo’da yaşıyordum. 1,5 yıl önce ayrılarak eşim ve iki çocuğumla birlikte Japonya’nın güneyine Kyuushu bölgesine yerleştim.
P:Fukushima Nükleer faciasından sonra hayatınız Tokyo’dan da taşınana kadar nasıl değişti?
T: Açıkçası Deprem ve tsunaminin ardından  nükleer felaket olduğu haberleri 6 ay sonra duyulmaya başlandı. Herşeyden önce hayatımızın kalitesi değişti .Radyasyon göze görünmez, kokusu yoktur. Radyoaktif kirlilik haberleri duyulmaya başlandıktan sonra hepimiz paranoyaklaştık, Çoğu insan radyasyon ölçüm cihazı edinmeye başladı. Çocuklarımızı dışarı çıkarmaz olduk, nehirden korktuk ,denizden korktuk, yemek yemekten, neredeyse nefes almaktan korkar olduk.
P:Fukushima kazasından sonra nükleer santral sahası civarında yaşayanların 3 yıl sonra evlerine geri dönmeleri için devlet tarafından çağrı yapıldığını duyuyoruz ,bu konuda ne düşünüyorsunuz?
T:Kesinlikle geri dönmemeliler. Fukushima kazasından sonra nükleer santral sahasının 20 km yakınına kadar gidip bakmışlığım var zaten daha yakınına gidilmesi yasaktı o zaman, şimdi ise izin alınması halinde girilebiliniyor.
P:Türkiye’ye gönderdiğiniz videonun bir benzerini daha önce başka ülke vatandaşlarına göndermiş miydiniz? Türkiye bir ilk mi?
T:Evet  böyle bir çalışma yapıp ilk kez Türkiye’ye gönderdim. Fakat bildiğiniz gibi Japonya başka ülkelere de nükleer teknolojisini satmaya çalışıyor, onlar için de benzer bir çalışma yapmak ihtiyacını hissediyorum.
P: Peki Türkiye için bu videoyu hazırlamaktaki amacınızdan biraz bahsedebilir misiniz, neyi hedeflediniz?
T:Ben iki ülkenin vatandaşları arasında bir diyalog kurmak istedim, “bakın biz bunu yaşadık” diye size anlatmak istedim. Çünkü ben 10 yıl önce 2004’te Türkiye’ye seyahat ettiğimde sizlerden çok nezaket ve yakınlık  gördüm. Bana karşı niçin bu kadar arkadaşça yaklaşıldığını  vatandaşlarınıza sorunca, hiç unutmam bana 1890 yılında Japonya açıklarında batan Ertuğrul Gemisindeki askerlere yardım eden Japonlardan bahsetmişlerdi. Türkiye ile Japonya arasındaki dostluğu inşa eden bu olayın siyasi malzeme haline getirilmesine izin vermememiz gerekir.
P: Yaptığınız videonun başında “Türkçe öğrendim” diyorsunuz, gerçekten Türkçe öğrendiniz mi? Türkçe biliyor musunuz? Yoksa bu video için ezberledim mi demek istediniz ?
T: Türkçe bilmiyorum, hiç öğrenmedim. Video 2013 yılı Ağustos ayında hazırlandı, benim burada Türk arkadaşım yok . Burada bir arkadaşımın kanalıyla tanımadığım birine Türkçe’ye çevirttiğim metni size Türkçe hitap etmek  için çalışıp  ezberledim. Açıkçası çok zorlandım. Türkiye’deki seyahatim boyunca Türkçe kelimeler öğrenip sizinle sizin dilinizde iletişim kurmaya çalışmıştım.  Bence insanlara kendi dillerinde hitap etmek önemlidir, yine bu sebeple size, sizin dilinizde bir video hazırlayarak mesajımın  samimi olduğunu göstermek  istedim.
P: Videonuzun en son kısmında “lütfen kimseye güvenmeyin” diyorsunuz, vurgulamak istediğiniz tam olarak nedir?
T: Japonya çok garip bir dönem yaşıyor, televizyon, medya, insanlar herkes yalan söylüyor.
Hiçbirşeye inanamıyoruz.
Ben bu videoyu hazırlarken Türkiye’de nükleer santralin kurulmasını savunan insanların tepkisinden biraz korkmuştum. Fakat  açıkçası bu kadar güvenilmez bir dönem yaşayan Japonya gibi, çeşitli başka sebeplerle  güven duymanın kolay olmadığı  dünyada da adı sanı bilinmeyen yüzü görünmeyen birinin konuşmasına güven duyulmaz diye düşünmüştüm;  muhtemelen onu dinlemezdiniz. Bu sebeple cesaretimi toplayarak adımı, kimliğimi, yüzümü  açarak bu videoyu hazırladım.
P: Son olarak Türkiye vatandaşlarına söylemek istediğiniz?
T: Bir insanın diğeri için endişe duyması ülke sınırlarını tanımamalıdır. Önemli olan siyasetçiler üzerinden değil, insan insana birbirimizi anlayabilmemizdir. Nükleer santrallerin kurulmasına  izin vermeyin, nükleer santrallerin kurulmasını önlemek için elinizden geleni yapın. Mücadeleniz akılcı yollardan olmalıdır… Lütfen çok dikkatli olun!
Hepimizin ortak bir meselesi var…Barış için uğraşmak! Siz de özgürlük,barış ve yaşam haklarınız için bıkmadan usanmadan mücadele etmelisiniz!
Unutmayın,  geleceğiniz için…
Pınar Demircan

Röportaj ve Japonca’dan çeviri: Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...