29 Eylül 2014 Pazartesi

[Özel Haber] Çernobil çocukları belgeseli hazırlayan ekip ile İstanbul’da buluştuk

Makedonya’nın Tetova Universitesi Sanat Bölümü Akademisyenlerinden olan sanat yönetmeni  Dr Senad Abduli ve  arkadaşları Makedonca’dan Türkçe çeviriler için Amir ve Kameraman Robert ile birlikte Çernobil Nükleer Santral kazası sonrasında bölgeye yayılan radyasyon nedeniyle engelli doğan çocukların günümüzde neler yaşadığına dair bir belgesel çekimi ile ilgili araştırma yapmak üzere geçen hafta İstanbul’a  geldi. Yeşil Gazete olarak biz de bu kapsamda kendileri ile konuşma imkanı bulduk.
Nükleer reaktör kazası sonrası engelli doğumlar hakkında bilgi toplamak ve kaza sonrası radyoaktif kirliliğin ülkemizin de dahil olduğu coğrafyada yarattığı etkileri öğrenmek amacıyla çekilecek belgesel Türkiye dışında Makedonya, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Moldovya, Kosova ve Arnavutluk’u da kapsıyor. Makedonya’dan  yola çıkan bu farkındalık projesini haber aldığımız gibi biz de Yeşil Gazete olarak çekimlerin yapıldığı mekanda kendilerini  ziyaret ederek  hem Çernobil sonrası Türkiye’deki nükleer karşıtı farkındalık düzeyinden, hali hazırda devam eden  #NükleersizTürkiyeiçinKürekleKaradeniz projesinden  bahsederek çalışmalarına biraz katkı sunduk hem de Türkçe tercümanlığı yapan Amir aracılığıyla kendileriyle  sohbet edip “mesele”lerini sizlere  aktarma fırsatı bulduk .
Sağdan sola Robert(kameraman),Dr Senad, Funda Alatas (Türkiye'den arkadaşları),Amir(Makedonya'dan Türkçe çevirilerde yardımcı olan   arkadaşları)   Çekim sonrası Kadıköy / Bahariye Yeşil Ev'de kahve molası
Sağdan sola Robert(kameraman),Dr Senad, Funda Alatas (Türkiye’den arkadaşları),Amir(Makedonya’dan Türkçe çevirilerde yardımcı olan arkadaşları) Çekim sonrası Kadıköy / Bahariye Oza Jazz’da (Eski Yeşil Ev) kahve molası
Neden Ben?
“26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil Felaketinin üstünden 28 yıl geçti” diye başlıyor söze Dr Senad . Radyoaktif kirliliğin yüzyıllarca etkisini sürdüreceğini  gözönüne alırsanız  bu süre hiç uzun değil .  Öte yandan  anne karnında  radyasyonla tanışmış, bu tanışıklığın bedelini bedensel, görsel veya  zihinsel  engellilikle ödemek zorunda kalmış  insanların hayatlarını düşündüğümüzde bu süre  bir ömür demek… çekilen acı da o ömre denk.
Ne günahı  vardır çocuğunu en iyi şartlarda doğurmak isteyen annenin ve  dünyaya gelmek için tüm rakiplerini geride bırakıp cenin olmayı başaran çocuğun?  “Radyasyon millet, sınır, din, ırk, cinsiyet, şahıs, yaş tanımaz ,ayırım yapmaz kimse hakkında …” diyerek devam ediyor Dr Senad sözlerine.  Kendisi Makedonya’da toplam 48 vaka olduğunu, kendisinin sadece iki vakaya tanık olduğunu anlatıyor, vakalardan kastettiği radyoaktivite kaynaklı olarak doğuştan engellilik hali; radyoaktif kirliliğe bağlı hastalıkların bir ötekileştirme ,ayrımcılık gözetmediğini anlatmak için çocuklardan birinin Hristiyan diğerinin Müslüman olduğunun altını çiziyor. Çocuklardan biri Dr senad’ın yakın arkadaşının oğlu Naim, dediğine göre çok akıllı ,öğretim hayatını başarıyla tamamlayan bir çocuk O. Bu şekilde Dr Senad  ”neden ben?” sloganıyla yola çıktıklarını açıklamış da oluyor.  İlerde belgesele farklı bir isim verirler mi bilmiyoruz neticede bu bir süreç,  bir yolculuk ve  çekimlerin 1,5-2 yıla uzanan bir zaman diliminde tamamlanması öngörüldüğü üzere belgeselin ismi de dinleyecekleri hikayelere göre şekillenebilir  . Yine de şimdilik önemli olan bu sloganla  radyoaktivite mağduru çocuklar adına  “Neden ben?” sorusunu sormaları . Bu soru mağduriyet gerçeğine karşı duyulan isyanın hareket noktasına  işaret ediyor.
Resmi raporlardan değil halktan alınan bilgi
Dr Senad,   Naim’e baktıkça   dünyada kaç çocuğun daha benzer bir akıbeti yaşadığını, komşu ülkelerde insanların radyoaktif kirlilikten nasıl etkilendiğini  merak eder olmuş  ve bu belgeseli çekme fikrini  kameraman  Robert  ile Turkçe bilen  Arkadaşı Amir’e açmış. Dr Senad’dan öğrendiğimize göre belgesel   resmi raporlardan çok halkın içinden yükselen sese odaklanacak . “belirlediğimiz ülkelerde bilirkişilerle görüşerek genel bilgi toplayarak ilerleyeceğiz, amacımız çeşitli  kesitler almak. Bunu yaparken raporlara dayalı niceliksel bir yöntem değil kesinlikle derinlemesine görüşmelere dayanan  niteliksel  yöntem kullanacağız” diyor.
İster istemez  Çernobil kazasının etkilerine dair verileri toplamanın  geçmişe yönelik bilgi toplamak anlamına geleceği için önümüzdeki sürece  nasıl bir katkı yapacaklarını soruyorum . O vakit “ Biz dünyada genel olarak tüm nükleer santrallere karşıyız , bu belgesel  kanalıyla öğrendiklerimiz  dünyadaki nükleer karşıtı farkındalığı arttırmaya ,güçlendirmeye yarayacaktır “diyor.  Yine de böyle bir belgesel in çekimlerinin  Çernobil’in ençok etkilediği Karadeniz’de yapılması  gerekir diye düşündüğüm için Karadeniz’e gitmeleri gerektiğini ifade ediyorum . Dr Senad aslında çok istekli bölgeye gitmek için ancak,  projenin ne kadar süreceğini bilmediklerinden şimdilik ihtiyaç duydukları bilgileri istanbul’da bilirkişilerden aldıklarını iddia ediyor. Zaten İstanbul’da Nükleer karşıtı Platform üyeleriyle görüşmeler yaptıklarını bildiğimiz üzere içimiz rahat . Yine de  belgesel çekimleri bittikten sonra filmi Karadeniz’de gösterecek olurlarsa, belgeselin ikinci kısmını yapmayı ihmal etmeyeceklerini ekliyor.
(Yeşil Gazete)

17 Eylül 2014 Çarşamba

Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz bir ayını doldurdu; Sinop’ta basın açıklaması

13 Ağustos’tan 16 Eylül’e bir ayı aşkın süredir Hüseyin Ürkmez denizde, nihayet Karadeniz’deki yaranın üstüne tuz basma zamanı. 11 Eylül günü Hüseyin, en son basın açıklamasını yaptığı bizim de bu vesileyle termik hikayesini paylaştığımız, hikayesinden kendimize nükleer çuvaldızlar batırdığımız  Gerze’den Sinop’a uğurlandı. Öğleden sonra  Hüseyin’in nezdinde Nükleersiz.org &Yeşil Düşünce Derneği (YDD)’ nin projesini Sinop karşılamış oldu. Alanda Sinop Merkez  Belediye Başkanı  Baki ErgülSinop Nükleer Karşıtı Platform üyeleri, temsilcileriyle, Sinop’taki diğer sivil toplum hareketlerinin temsilcileri vardı. Nereden hangi temsiliyetten olurlarsa olsunlar bu hayatın değerini bilen, topraklarını, soludukları, havayı, denizi göze görünmez düşman radyasyona teslim etmek istemeyen ve etmeme kararlılığında  olan, gelecek nesillerin bile yarınlarını düşünen  insanlar onlar. Bugün  aynı kararlılığı Mersin gösterdi. “ Akkuyu Nükleer Güç Santrali ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) Bilgilendirme Toplantısı” nükleer karşıtlarının protestoları sebebiyle yapılamadı. Toplantı alanında Mersin Nükleer Karşıtı Platform üyeleri ve çevreciler, “Akkuyu olmayacak, nükleer santral istemiyoruz” dövizleriyle sloganlar atarak protestolara başladı. Nükleer karşıtları, protestolar neticesinde yapılamayan ÇED Bilgilendirme toplantısının”yapılmıştır” şeklinde tutanaklara geçirildiğini de ortaya çıkardı. Mersin’deki direnişi yürekten kutluyoruz!
sinop2

Sinop’taki basın açıklaması için toplanıldığında bir konuşma yapan Belediye Başkanı Baki Ergül’ün  “Termik belasından nasıl kurtulduysak nükleer belasından da öyle kurtulacağız sözleri” akıllarda, dileği yüreklerde kaldı . Ne mutlu ki Gerze Festivali vesilesiyle Sinop’ta olduğumuz süreçte Gerze, ErfelekDikmen  Belediye başkanları da  ziyaretlerimizde aynı temennilerde bulunmuştu. Boşuna Türkiye’nin en mutlu kenti  seçilmemişti Sinop, farkındalığı yüksek insanların  memleketiydi ve Hüseyin’i bu  duruşlarıyla bağırlarına bastılar. Akşam vakti geldiğinde izleyen 2 gün daha hava muhalefeti devam edeceğinden evinde konaklayacağı Sami Bey’de misafir oldu Hüseyin .
Ertesi gün, Sinop’un populer radyosu Barış FM ’e konuk oldu, projeyi, kendisinden beklenenleri, İstanbul’a varışı hakkında ufak bir bilgilendirme yapıp basın açıklamasından da kısa bir kesit sundu. Teşekkürler Barış FM. Takip edenlerin hatırlayacağı üzere Hüseyin, daha henüz Trabzon Yomra’dayken Açık Radyo/Ümit Şahin’in programında kendisine teklif edilen projenin detaylarını anlatmıştı.
İnceburun inceldiği yerden kopmasın
13 Eylül günü, İnceburun’u geçme planları vardı. Sinop Merkez’den 16 km olduğunu bildiğimiz nükleer santral için tahsis edilen  alandı İnceburun, on yıllar sonrasını düşünerek korkuyla hassasiyetle çekmiş olsa gerekti  kürekleri, İnceburun inceldiği yerden kopmamalıydı. Kaba kabaydı dalgalar Hüseyin’in tabiriyle , hatta onu tanıyıp selamlamak için yamacına yaklaşan bir balıkçı teknesi ile Hacivat’la Karagöz gibi bir inip bir çıktılar, bazen Hüseyin devleşti küçücük sandalıyla  bazen balıkçı teknesi. Gece saat 9 sularında İnceburun Feneri’nin onu uzaktan gözeten şefkatli kristal bakışları altında yol aldı, denizinden çıkmıştı ama havasından çıkamamamıştı, dalgalar beşikteymiş gibi sallamaya devam etti onu .
İnceburun’u arkada bırakıp istanbula’a doğru yaklaşık 30 mil( yaklaşık 44 km) daha kürek çekince Ayancık’a geldi. Artık o karaya ayak basmadan, hatta bir önceki kaldığı yerden sandalına bindiği anda bir sonraki duraktan haberini alıyorlardı, kısacası Hüseyin’den önce adı  ulaşıyordu karaya; sağolsun bekleyenler, karşılayanlar tüm ilgilenenler . Ayancık’ta kalışı uzayınca dostlar ziyaretlerini eksik etmediler. Daha önce Sinop NKP’nin bu dönem ise KESK  Sözcüsü Metin Gürbüz de farkındalığı yüksek, nükleer müsibetinin  izleyip bilenlerden ve başından beri projeyi destekliyor. Bu sebepledir ki nükleer karşıtı sivil toplum projesini, Hüseyin’i Türkeli ilçesine götürme fırsatını kaçırmıyor, böylece Türkeli Belediye Başkanı da temas edilen belediye başkanları arasına girmiş oluyor.
ayancık

Ayancık’ın, geçmiş 5-6 yılına baktığımızda mücadeleye yabancı olmadığı anlaşılıyor, Çaylıoğlu (Stefan) Köyü, 1991 yılında SİT alanı ilan edilmiş olmasına rağmen 2008 yılından bu yana termik santrale karşı direniyor. Ayancık yerel basınından dün aldığımız bir habere göre ise Ayancık’ta Büyük Kızıl kum Köyü’nde 1300 MW gücünde termik santral kurmak üzere ÇED raporu  alabilmek için başka bir firma  çalışmalara başlıyor. Ayancık  geçen sene de Temmuz aylarında ÇED raporu olmayan sözleşme içeriğinde türü hatalar barındıran HES projesine Ayancık geçit vermemişti .Mamafih, olan 17 986 adet  ağaca olmuş, bu ağaçlar ÇED raporu  henüz alınmamışken aynı  Sinop-Abalı Köyü ‘nde nükleer santral bölgesi olarak Enerji Bakanlığı’na  devredilen  60 km2 lik bölgedeki 225 bin ağaçla aynı akıbete uğratılarak kesilmişti. Lakin bilmelisiniz ki bu HES projesi de gerçekleşmeyerek iptal edilmiştir.  Nükleer projesi de bir gün  mutlaka iptal edilecektir.
20 Eylül’de 17:00’de Taksim Tünel’de!
Japon Yönetmen Hayao Miyazaki ’nin bencillik ve açgözlülüğü anlattığı Türkçe adıyla  Ruhların Kaçışı adlı çizgifilmi geliyor aklıma. Kapitalizmin palazlandırdığı şirketlerin bir termik biter HES başlar, HES biter termik başlar anlayışıyla gözünü diktiği bu doğal ortamlar, yaşam alanları evcilleştirilemeyen bir at gibi üstünden atmasını bilecektir kendisini sömürenleri. Bugün gelinen nokta, susuzluğun kuraklığın geleceğin, geleceğimizin artık sömürülecek tarafının kalmadığının da izahıdır aslında .
Hüseyin’in  Ayancık’ta kestane karası fırtınasından muzdarip denizi beklemek zorunda olduğu günlerdeyiz ama, bizim için İstanbul’da dışarı çıkma haykırma zamanı, HES’lere, nükleere, hükümetin kirli enerji politikalarına karşı “Güneş, rüzgar bize yeter!”deme zamanı ! Gelin biz 20-21 Eylül İklim Zirvesi için buluşalım! Dünyadaki milyonlarla birlikte harekete geçmek için tam gün toplantılara katılamasak da en azından 20 Eylül Cumartesi günü  17.00’de Taksim Tünel’den başlayacak yürüyüşte olalım!

  • Hüseyin’i bu bağlantı dan takip edebilir; Projeye bu adres üzerinden katkıda bulunarak yerinizden kalkmadan  nükleersiz bir Türkiye için bir kürek de siz atabilirsiniz.


Pınar Demircan

11 Eylül 2014 Perşembe

#Kürekle Karadeniz ’den Gerze’de Basın Açıklaması; Termik mücadelesinden nükleere !

Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz bir ayını doldurdu. Hüseyin Ürkmez Karadeniz’in deli dolu dalgalarından ürkmeden  ilerliyor. Şimdi Gerze’de, son yazımdan hatırlarsanız  kampanyanın girişimcisi Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği ile sayısı her geçen gün artan destekçileri Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP), Sinop Nükleer Karşıtı Plaform (Sinop NKP), KESK Sinop Şubeler Platformu, GreenPeace, Devrimci Sosyalist İşçi  Partisi (DSİP ), Küresel Eylem Grubu adına Hüseyin 3 Eylül’de Samsun’da basın açıklaması yapmıştı. Dün itibariyle  Bafra  Ovası, TopluYakakent ve Yenikent‘i geçerek Gerze’ye ulaştı. Kürek çekerek kat ettiği  mesafe Bafra Ovası’nın etrafını dolaştığını göz önüne alırsanız yaklaşık 218 km. Deniz ve hava şartlarını hassasiyetle değerlendirip Karadeniz’in kurallarına uyum göstermezse işi kolay değil. Hüseyin bu sebeple temkinli.
4 ve 5 Eylül günleri doğa ile başbaşa geçti. Neticede Kızılırmak’ın suladığı Bafra Ovası Hüseyin’in sadece birkaç balıkçıyla rastlaştığı bir bölge oldu. Akşam Toplu’ya vardı. Geceyi sandalında geçirdi .
6 Eylül Cumartesi  sabahı 2,5 saatlik yolculuktan sonra Yakakent’e vardı. Terme kıyısında sandalın omurgasını bir kayaya çarptığı için bir süredir su alıyordu sandalı, yaptırmazsa olmazdı. Yama yapılan sandal ilaçlandı beklemeye alındı. Geceyi Yakakent’te geçirdi Hüseyin. Teşekkürler Yakakent Yelken Kulübü Başkanı Mustafa Bey!  Ertesi gün de sandal ve Hüseyin hazırdı ama deniz değildi. Denizde denizin sözü geçerdi. Hüseyin 1 gece daha geçirdi Yakakent’te. Tam daRainbow Warrior ’un İstanbul’da  demirlediği günler bunlar … Bir tarafta  akıntıya karşı kürek çeken bir adamla Karadeniz boyunca onu karşılayan ve bağrına basanlar diğer tarafta  gökkuşağının güzel  renklerini yutabilecek kömür karasına  karşı mücadele veren, termik santrallere DUR!  demek için  Karadeniz’e açılacak olan Green Peace’in Gemisi ve ona hayran ziyaretçileri. Rainbow Warrior’un Türkçe karşılığıyla Gökkuşağı Savaşçısı.  Gayemiz daha temiz,  yeşil ve yaşanası bir dünya !
9 Eylül Salı günü de “Nükleer tehditlerden, savaş ve şiddetten arındırılmış bir dünya için”  7 Temmuzda Japonya/Yokohama’dan  84. seferine çıkan Peace Boat-Barış Gemisi  geldi İstanbul’a . Savaş karşıtı aktivistler barış mesajlarıyla çıktı karaya. Kıbrıs’ın işgalden, üslerden, silahlardan arındırılarak Doğu Akdeniz ile Avrupa arasında barış köprüsü olan bir ada haline getirilmesiydi temennileri. Akşam Karadeniz’e açıldı onlar da. Hedeflerinde savaşı tüm gerçekliğiyle yaşayan  Ukrayna’ ya barış mesajları götürmek vardı. Bir tarafta toplumsal  acılara barış mesajları taşıyan Barış Gemisi diğer tarafta denizi küreğiyle harmanlayan adam. Gayemiz daha temiz, barışçı ve yaşanası bir dünya! Aynı gün Töngel Sokağı’na vardı Hüseyin. Deniz öylesine zorladı ki saatte 5 km yerine 1,5 km zor gitti . Gerze’li dostlar yetişti imdadına. Hüseyin sandalı Töngel’ de bıraktı. Gerze’de konakladı ama adı üstünde Töngel’di işte, ertesi sabah dönüp gelecekti sandalının başına.
gerze2
10 Eylül Çarşamba günü Töngel’den sabahtan çıkıp öğle saatlerinde Gerze Limanı’na girdi Hüseyin. Gerze’nin güler yüzlü mutlu insanları kıyıda bekliyordu ellerinde pankartları hazır bir şekilde. Gerze Belediye Başkanı  Osman Belovacıklı’nın , Sinop Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü Zeki Karataş’ın, Yeşil Gerze Platformu (YEGEP) üyelerinin , doğadan, sevgiden, yeşilden ve  barıştan yana insanların  katılımıyla basın açıklaması yapıldı. HAYIR! demeyi iyi bilirdi Gerze  !
pankart gerze
2008’de Anadolu Grubu Termik santral kurma planlarını açıklamıştı . Termik demek kömür demekti. Oksijeni en bol, en saf olan coğrafyada katliam demekti. 50 km doğusundaki Bafra Ovası’yla, tarım yönünden zengin topraklarına, deniz suyuna, doğal yaşamına ve insanların sağlığına halel getirilmesi demekti . Yasal yollara başvurup Danıştay’a dava açtıklarında ÇED alınana kadar yürütmeyi durduracak yetkili bulamama gibi bir Türkiye gerçeğiyle de yüzleştiler . Anadolu Grubu’nun rüşvetlerine, lobilerine kulak tıkayıp  sağlığını ve geleceğini koruma bilinciyle Yaykıl Yaylası’na çadır kurdular. Fiili olarak da 1,5 yıl  boyunca araziyi nöbetleşe gözlemlediler. Ne zaman ki çivi çakılacak oldu araziye, şafak vakti gelmişti. 5 Eylül günü savaş formatına dönüştü mücadeleleri. Bir holdingin kurmaya  çalıştığı  kömür fabrikasını engellemeye çalışan halkın karşısında  kendi devletinin polisi, jandarması vardı . 2 gün boyunca öyle bir mücadele verildi ki Gerze’de, köylü kadınlar  askeri araçların önüne mi yatmadı, sopalarını mı sallamadı askere. Hani bildiğiniz çatışma lakin, vurucu darbe  biber gazından rahatsız olan arıların kovanlarından çıkıp köylünün yanında saf tutmasıyla geldi. Kısacası  arılarıyla böceğiyle çiçeğiyle galip geldi Gerze halkı bu mücadeleden 7 Eylül günü. Bir  Teyzenin sorusu durumu özetliyordu “İsraillilerFilistinlileri nasıl eziy ,aynısını Türk askeri Türk milletine yaptı burda! Kızım biz devlete ne yaptık ?”
Sağlıklı yaşam hakkını ve geleceğini  savunmak adına Gerzelilerin verdiği mücadeleden alınması gereken dersler var. Çernobil‘i müsibet olarak yaşamış  bir Karadeniz’in hafızasını tazelemesi için Fukushima hakkında yazılanları okuması, anlatılanları dinlemesi yeterli. Lakin, Fukushima radyoaktif kirliliğinin bugün Kanada’yı bile etkilediğini dikkate alırsanız etki alanının genişliğine paralel olmalı tepki alanı. Yani Tüm Türkiyebir Gerze olmalı. Önümüzde uzun bir süreç var. Nükleer lobi ise yakında faaliyetlerine başlayacak. İstihdam vaatleri, hediyeler, rüşvetler … Göreceğiz bir Gerze duruşu sergileyip sergileyemeyeceğimizi. Ak koyun kara koyun geçit başında belli olur !
  • Hüseyin’i bu bağlantıdan takip edebilir ; Projeye bu adres üzerinden katkıda bulunarak yerinizden kalkmadan  nükleersiz bir Türkiye için bir kürek de siz atabilirsiniz.

Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

10 Eylül 2014 Çarşamba

Fukushima’da radyoaktif kirlilik devam ediyor: Temizlik işçileri, ücretlerinin ödenmediğinden şikayetçi

Geçen ay 500 000$ tazminat ödemeye mahkum edilmiş olan Tokyo Elektrik Şirketi’ni (Tepco), şimdi de kendilerine sözü verilen ücretlerinin ödenmediğinden şikayetçi olan radyoaktif temizlik işçileri dava ediyor .

Mart 2011’de Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde meydana gelen tsunamiyle meydana gelen radyoaktif facianın sonuçlarını önlemek adına kurgulanan buz duvarı projesi gereği duvarı inşa etme görevini üstelenen işçiler.
Mart 2011’de Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde meydana gelen tsunamiyle meydana gelen radyoaktif facianın sonuçlarını önlemek adına kurgulanan buz duvarı projesi gereği duvarı inşa etme görevini üstelenen işçiler.

Kanuni taraflar , Fukushima Daiichi Nükleer Santrali ’nde radyoaktif temizlik yapmak durumunda olan ve ücretleri ödenmeyerek mağdur edilen işçilerin haklarını mahkemede aramaları yönündeki çabalarını arttırdı .
Tepco, geçen hafta ,nükleer santralin yanındaki evini radyoaktif kirlilik sebebiyle terk etmesi istenen kadının intihar etmesi neticesinde açılan davada 500 000$   tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Tepco  her ne kadar tazminat ödemeye  mahkum edilse de gerekçeyi kabul etmiyor. Bunun bir sebebi bu suç karşılığında bir kere tazminat ödeyince diğer benzer şikayetler karşısında da tazminat ödemesinin önünü açılması . Nitekim kanuni yollardan hak talep etme sırası Fukushima santralinde radyoaktif temizlik yapmasına rağmen ücretini alamayan 4 işçiye gelmiş görünüyor .
Yaşları 30 ile 60 arasında değişen ikisi eski ,ikisi de toplam 4 işçi  Tepco’ dan radyoaktif temizlik yapmaları karşılığında kendilerine taahhüt edilen standart üstü, tehlikeli iş çalışması karşılığında ödenecek ücretin ödenmemesi sebebiyle şikayetçi .
Bu konudaki mücadelenin ilk örneğini teşkil edecek olan davada işverenleri tarafından tanınmamak amacıyla isimlerini açıklamayan yüzleri maskeli 4 işçi kendilerine sözü verilen fakat ödenmemiş olan  600 000 $’ ı almak için  Tepco ve benzer şirketlere dava açarak hak arıyor.
Davacılardan birinin avukatının söylediğine göre önümüzdeki 40 yıla yönelik yapılan santralin tasfiyesi için gereken radyoaktif temizlik çalışmasında  görevlendirilen işçilerin sayısı 6000 .
“1 yıl önce , Başbakan,  Fukushima’da  her şeyin kontrol altında olduğunu söylemişti fakat, bu doğru değil ” diye konuşuyor Tsuguo Hirota  Reuters’a . “İşçiler,  kendilerinden yapmaları istenen tehlikeli işin karşılığında ödenmesi sözü verilen ücreti alamıyor ve neticede kalifiye işçiler iş bırakıyor. Öyle ki artık içeride temizlikte çalışanlar kalifiye olmayan amatör işçilerden ibaret ki bu , tasfiye edilmesine çalışılan santralin etrafında yaşayanları endişelendirmesi gereken bir konu.”
Radyoaktif  suyun akışını  kontrol etmek ve tahrip olmuş reaktörün içinden erimiş yakıt çubuklarının çıkarılması  gibi tabiatı gereği tehlikeli olan işler için Tepco geçen sene normal seviyede tehlikeli işe göre işçi başına 200 $ ödemesinin işçi maliyetlerini 2 kat arttıracağı açıklamıştı .
Öte yandan  Tepco ile benzer nitelikteki işi yaptıran yaklaşık 800  taşeron şirket ise Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde çalıştırdığı işçilere kendi yönetimlerinin yüksek maliyetleri kaldıramayacakları gerekçesiyle ödenmiyor .
“Bir gün sağlığım iflas edecek … bu gerçeği kendisine itiraf edemeyen bir çok işçi var ,” diyor işçilerden biri NHK’ ye . “İşten atılabilirim ya da bir daha bana iş vermeyebilirler ama umarım benim bu duruşum onların haklarını talep etmesi ve ödemelerinin kendilerine yapılması için uygun zemin hazırlar.
Davalar 2011 felaketinin neticesinde 48 milyar$ tutarında tazminat ile temizlik ve tasfiye çalışmaları için milyarlar ödemeye mahkum edilen Tepco’ya  karşı verilen hukuki mücadelenin önünü yeniden açmış bulunuyor.
Geçen ay, vatandaş yargısal değerlendirme toplantısında  Tepco’ nun 3 eski üst yöneticisinin Fukushima faciasında sorumlu olduğu yönünde karar çıkmıştı .  Savcılar değerlendirmenin sonucuna dair yanıtlarını  gelecek ay bildirecek.
The Guardian, Yeşil Gazete

4 Eylül 2014 Perşembe

Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz 3. haftasını tamamladı, Samsun’da basın açıklaması

Gün geçmiyor ki Japonya’dan Fukushima  faciasının  sonuçları  diyebileceğimiz  yeni bir sızıntıya, radyoaktif tehlikenin büyüdüğüne tiroid kanseri vakalarındaki artışa  dair yeni bir üzücü haber gelmesin. Her bir nükleer santaldeki potansiyel tehlike sebebiyle müsibeti yaşamış insanlar izin vermediği için kapalı Japonların geriye kalan 50 nükleer reaktörü kazadan 3 yıl sonra bugün hala. İster miydiniz “Bu sene balıkçılık sezonu  için tören  yapılmayacak”, “Sinop’ta sezyum 137 varili kayboldu”,“Batı Karadeniz mantarında yüksek oranda radyasyon” , “Sinop ve Samsun’da  30 çocuktan  5’ine tiroid kanseri teşhisi kondu” gibi haberleri görmeyi, duymayı, yaşamayı. Daha korkuncu bu haberlerin, gerçeklikleri  oranında bizlerden  saklanma olasılığı. Aslında bir kazadan bile bahsetmedim yukarıdaki faraziyede  zira, kaza  senaryosu için Green Peace‘in videosunu  http://www.youtube.com/watch?v=1iN1RTLLQjo  izlemek  yeterli. Dilerseniz hala bir şansımız varken gelin biz gözümüzü yukarıda bahsi geçen kabusu yaşamamak adına nükleer santrallerin karanlıklarına kürekle dikkat çeken Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği’ nin Karadeniz’de gerçekleştirmekte olduğu  sivil toplum projesine çevirelim, bakalım Hüseyin Ürkmez nerede, ne yapıyor?
kahvaltı
Hatırlayacağınız üzere en son 29 Ağustos günü HESmücadelesinde zaferle çıkmış Fatsa’da konaklamıştı Hüseyin . Ertesi gün Fatsa’lı dostlarla simitli çaylı bir kahvaltının tadına doyum olmazdı lakin , bekleyen projenin bir sonraki durağı Ünye için de yola çıkma vakti gelmişti , sandalına atladı. Ünye’ye vardığında  oradaki dostlar iskelede  sabırsızlıkla bekliyordu . Hava kapalıydı, yağmur geceden önce indi, Hüseyin’in ateşi çıktı, günlerdir ıslak gezmekten üşütmüştü. Dile kolay 3 haftada 450 km den fazla yol gitmişti, konaklamalarını çadır ya da  sandalında yapardı ama o gece otelde kaldı.
31 Agustos günü ateşi düşmüştü fakat ,  hava ve deniz koşullarını dikkate alarak temkinli davranmalıydı, denize çıkmadı. İlgisini ve desteğini esirgemeyen Ulvi Bey ’e teşekkürler!
1 Eylül , 60 milyon insanın ölümüne ve milyonlarca insanın  sakat kalmasına sebep olan II.Dünya Savaşı’nın başladığı günün, savaşın sonunda  insanlığın hatalarından ders alabileceği umuduyla Barış gününe evrilişinin 73. yıldönümü : akıntı  bile barışçı! ilk defa Hüseyin’den yana  lakin,  bu kez konaklama  açısından hava kararsız , çare sandalla vedalaşıp Ünye’ye dönmekte.
2 Eylül, sandalını bıraktığı Terme’ye minibüsle ulaştıktan sonra yine gemisinin kaptanı Hüseyin, kıyı boyunca ve deniz üzerinde  otoban, havaalanı, fabrika  yok, mis gibi yeşil doğa! ne bana yazacak malzeme var ne Hüseyin’e hayıflanacak bir sebep. Yeşilırmak’ın  Karadeniz’le kucaklaştığı yerde kaldı akşam, limana girdikten sonra konuşmak için  aradığımda “cuvvv” diye bir ses geliyor  kulağıma, etrafta dolaşan avcılar olsa gerek , birileri “saçma”lamıştı işte ! Endişeyle Ulvi Bey’i arıyorum, tekrarı yok asayiş berkemal .
samsun

3 Eylül, istikamet Samsun, bu sefer de Samsun’daki  dostlar bekliyor, basın açıklaması yapılacak. Hüseyin limana yaklaştığında hepsi orada : Nükleer Karşıtı PlatformCHP Samsun Kadın Kolları, Samsun Çevre Platformu,Yesiller ve Sol Gelecek Partisi  üyeleri, temsilcileri . Böyle de olmalı zira, nükleer santrallerin , karabasan gibi üzerimize çökeceğinin; bugün olmasa yarın , yarın olmasa öbür gün muhakkak bir soruna yol açacağının bilincindeki tüm sivil toplum insiyatiflerine düşen görev büyük  çünkü, insan hata yapar! ve nükleer santralleri yapan da insandır.  Umut edelim ki insan hatayı iletişimde yapmasın; hangi kesimden, görüşten , siyasi temelden, aidiyetten  olursa olsun  insan olmanın bilinciyle sağlıklı yaşam hakkı için asgari müşterekte buluşup diğerleriyle birlikte mücadele versin, verebilsin!
Hüseyin’i http://share.findmespot.com/shared/faces/viewspots.jsp?glId=0IsTDk7U0PboEv3f5T3TgDG6AE5DXLBZt  takip edebilir ; Projeye http://www.fonlabeni.com/proje/detay/1763/nukleersiz-turkiye-icin-kurekle-karadeniz  üzerinden katkıda bulunarak yerinizden kalkmadan  nükleersiz bir Türkiye için bir kürek de siz atabilirsiniz. Not: Projeye katkılarınız karşılığında fonlabeni sistemi gereği ilginç hediyeler  sizleri bekliyor.
Yeşil Gazete/Pınar Demircan

3 Eylül 2014 Çarşamba

[Özel Haber] Japonya örneği üzerinden Türkiye : Nükleer santral balıkçılığı etkiler mi?

1 Eylül 2014 pazartesi , balıkçılık  sezonu, yeni dönemin bereketli ve kazasız geçmesi temennisinde bulunularak törenlerle açıldı . Üç tarafı denizlerle çevrili , uygun iklim kuşağındaki ülkemizde deniz balıkçılığı yaygındır. Balıkların göç yolları üzerinde ; Karadeniz ve Akdeniz arasında varolan akıntılarla sıcak ve soğuk suların birbirine karıştığı boğazlar, bitki ve besin maddeleri bakımından zengindir . Balık üretiminin %11’i Marmara Denizi’nden , %19’ u Ege ve Akdeniz’den %70’i ise Karadeniz’den sağlanır ; denizlerimizdeki yıllık balık üretimi hamsi ağırlıklı olmak üzere 500 bin tonu geçmektedir . Şüphesiz sektörün getirisi yalnızca besin kaynağı oluşu değildir ; bu sektör yaklaşık 50 bin kişiye istihdam sağlamaktadır . Sözkonusu 50 bin kişilik istihdamın da yine %70’i Karadeniz Bölgesinde gerçekleşmektedir. Biz balıkçılık sektörünün bahşettiklerinden sözededuralım bu Karadeniz’in kıyısında ,  Fukushima nükleer santralinin 4 katı büyüklüğünde bir nükleer santralin kurulması planlanıyor . Son dönemdeki imzalar  Mayıs 2013’te  Türkiye ve Japonya başbakanları tarafından “hükümetlerarası anlaşma” formatında  atıldı . Peki ya  balıkçılarımız ne düşünüyor Karadeniz’in İncisi Sinop’ ta kurulacak bir nükleer santral hakkında ?
balıkçılarla
Japonya ’ dan Türkiye’ye uluslararası “barış” temalı konferanslar dizisi  için gelen Okinawa Universitesi  Uluslararası İlişkiler Bölümü akademisyenlerinden Japonya’nın yüksek tirajlı Asahi shimbun  gazetesinde makaleleri yayınlanan  Prof. Michiko Yoshii ile Karadeniz’deki balık hasılatının %14’ ünü toplayan  Sinop’ a giderek  balıkçılarla bir söyleşi gerçekleştiriyoruz ,  kurulması planlanan nükleer santralden sadece 16 km olan şehir merkezindeki bir çay bahçesindeyiz  . Yoshii Hanım aynı zamanda Vietnam uzmanı , Japonya’nın  Vietnam’a da nükleer santral ihraç etmek için anlaşma yaptığını anlatıyor . Fukushima faciasını yaşayan ülkesinin  bu yüksek riskli teknolojiyi Türkiye , Vietnam gibi gelişmekte olan ülkelere ihraç etmesine tepkili ve bu planların geçekleşmemesi için ülkesinde nükleer santral karşıtı  sivil toplum örgütleriyle  işbirliği yapıyor . Konuklarımız geçimlerini balıkçılıkla sağlayan  Sinop Balıkçılar Kooperatifi Başkanı Ömer Tuncer , Sinop-Kastamonu Balıkçılar Kooperatifi Birlik Başkanı Ali Bayrak ve Sinop Belediye Meclis üyesi Oktay Türkoğlu ,  sezon henüz açılmadığı için bize yeterince vakit ayırabiliyorlar , uzun ama keyifli bir sohbet  oluyor.
Korkumuzdan 3 yıl balık yemedik
Balıkçılar Sinop’ta 8-10 m uzunluktaki tekneleriyle  en çok İnceburun dolaylarında avlanıyor . Bu bölge  kurulmak  istenen nükleer santralin yanıbaşı ,meşhur Sinop Feneri açıkları . “Ağ ile mi yakalıyorsunuz balıkları? ”  İleri teknoloji kulandıklarını gururla anlatıyor Ali Bey. Nükleer santralin kurulması balıkçılığı etkileyecek mi ?  Nasıl etkilemesin ? diyerek devam ediyor  , “Karadeniz balığının lezzeti derelerin denize döküldüğü ağızlardaki planktonlardan gelir,  Nükleer santral kurulunca soğutma suyu çekecek  bütün planktonları haşlayıp geri bırakacak denize ”. Ali Bey ’in sözünü ettiği soğutma suyunun miktarı günde reaktör başına 10 milyar litre . “Kaza olmasına bile gerek yok balıkçılığın bitmesi için ; Sinop kalkan balığıyla meşhurdur bilirsiniz , santral kurulsun Sinop etiketi varsa tüketiciler bilhassa o balığı almayacak ”diye ekliyor . Desenize Kalkan balığına kalkan olacak bizim çırpınışımız ,nükleer santralleri kurdurtmama mücadelemiz . Karadeniz insanı  Çernobil’i  yaşadı,  günlerdir sivil toplum örgütleriyle de görüşmeler yapmış olarak  Yoshii Hanım her ailedeki kanser vakalarına artık aşina . “Peki Çernobil nasıl etkiledi sizi?” diye soruyor . Korkumuzdan 3 yıl balık yemedik  , “yemediğimizi İstanbul’a sattık” diye cevaplıyor Ali Bey  . “Bilmiyorduk ki ne kadar radyasyon olduğunu “diye açıklıyor durumu şaşkınlığımızı görünce . Yanlış  değil , Çernobil’den sonra Doğu Avrupa’da  dağıtılan iyot tabletlerinden bile haberi olmamıştı Karadeniz’in , halk bilgilendirilmemişti .  Bakanlarımız çayı , fındığı televizyonlarda kamuoyunun gözününde tüketedursun halk adeta teşvik edilmişti radyasyonlu ürünlerin elden çıkartılması için .  “ Çernobil’den 3 yıl sonra grip vakası sıklığında görülmeye başlandı kanser” diyor Ali Bey. O zamana kadar sohbete direkt katılmamış olan diğer balıkçılardan da “benim de dayım kanser”, “benim Ağbim”, “Amcamı beş yıl önce kanserden kaybettik” sesleri yükseliyor. Peki  diyor Yoshii Hanım, ne yapıyorsunuz nükleer santrale karşı durmak için ?  “2006’da balıkçılar olarak büyük bir eylem yapmıştık denizden , 60 balıkçı teknesi bir araya gelerek dev bir gösteri gerçekleştirdik , şimdi gerektiğinde yine yaparız ama yorulduk , yıllardır anlatamadık nükleer santral istemediğimizi”  . Yoshii Hanım Japonya’dan bir örnekle alıyor sözü  “siz biliyor musunuz ki Japonya’da Hiroşima yakınlarındaki Yamaguchi Eyaletine bağlı  Iwaishima  Adası ‘ndaki  balıkçılar 20 yıldır her pazartesi akşam 6 da bir gün bile dinlenmeden eşleriyle birlikte eylem yapıyorlar ve bu sayede  20 yıldır o bölgeye nükleer santral kurulamıyor” .
800 bin imza
Japonya’da hükümetin nükleer santral kurmak için  o bölgedeki balıkçıların rızasını alması şart. Bunun için de hükümet ve nükleer santrali kuracak şirketin yetkilileri balıkçıların ikna edilmesi için hediyeler mi dersiniz , rüşvet mi her tür yola başvurmuş . Sonuç olarak nükleer taraftarları ve karşıtları olarak halk arasında ikilik çıkmış ,  bölge içerisinde çatışmalar yaşanmaya başlamış . Nihayetinde bir dişçi olaya el koymuş ,nasıl mı? Yoshii Hanım’ın anlattığına göre köyün tek dişçisi bir süre sonra  dişi kırıldığı için gelen balıkçıların sayıca arttığını farketmiş , belli ki bir kavga varmış zıt kutuplar arasında , problemin köydeki  nükleer taraftarlarıyla karşıtları arasındaki kavgadan çıktığını anlayınca da durumu polise bildirmiş lakin, nükleer karşıtlarının polisten ilgi ve destek görmediğini farkedince bu adaletsizliğe tepki duyarak bir nükleer karşıtı haline gelmiş , nükleer santralin kurulmaması için dilekçe hazırlayıp imza toplamış . O dilekçeye verilen imzalar 800 bini bulmuş ve Iwaishima’ya nükleer santral kurulmasından vazgeçilmiş . Hikayeyi duyan Ali Bey ve Ömer Bey Japon köylülerin mücadelesinden etkilenmiş olacak ki  Yoshii Hanım’ın bir sonraki gelişinde yanında balıkçıları beraberinde getirmesini istiyor . Ne güzel farklı deneyim ve mücadele örneklerinin paylaşılması ; başka türlü bugün Japonya’nın  fazladan 23 reaktörü yoksa bunun esas sebebinin  balıkçıların direnişi olduğunu bilebilir miydik ? Böylece yazımı bitirirken  seçtiğim başlığı değiştiriyorum: balıkçılık nükleer santralleri etkileyemez mi?
Özel Haber: Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...