28 Mart 2015 Cumartesi

Fukuşima izlenimleri(3): Nükleer Felaket sonrasında gidenlerle kalanların değişen hayatları

Fukuşima Daiichi Nükleer santral felaketinden etkilenen alan ilk günlerde 10 kilometrekare olarak ilan edilmişti, 6 ay sonra ise bu alan 20 kilometrekareye kadar  genişletildi.  Sözkonusu 20 kilometrekare içerisinde her biri yaklaşık 20 bin nüfuslu  Namie, Futaba, Okuma, Tomioka, Naraha  adında  kasabalar olup bu kasabaların sakinleri  yine Miyagi Eyaletiiçerisinde Fukuşima ve Fukuşima’ya komşu  şehirlere yerleştirildi.
Fukuşima  şehir merkezinden Nükleer santralin bulunduğu  noktaya 9 kilometre kala turumuzun  da sonuna geliyoruz. Sırada 55 kilometre uzaktaki 330 bin nüfuslu Koriyama şehrindeki geçici konutlara(prefabrik evlere) yerleştirilen Namie  sakinlerine yapacağımız ziyaret var. Kar yağıyor. Oysa Namie bugün günlük güneşlikti . İnsanların sadece evlerini değil yaşam ortamlarını, alıştıkları atmosferi  bıraktığı aşikar. Burada  589 hane yaşıyor.  Aklıma Eylül 2013 tarihinde hazırlanmış olan youtubeda  izlediğim bir video geliyor. O kayda göre  Koriyama’daki, radyasyon seviyesi (oranını) 22 ,3 microsivert civarındaydı. https://www.youtube.com/watch?v=z4_ve1H11Wg
Nükleer  santralden 20 kilometre mesafe kapsamındaki bu  insanlar,  tahliye edilmişti edilmesine ama, santralin 55 kilometre batısında yer alan yerleştirildikleri şehir de radyoaktiviteden etkilenmemiş değildi.  Bu durum, rüzgarın estiği yönün, değişen hava şartlarının, felaket mahalinden uzaklık öngörülerek yapılan tahliyeleri   bir çözüm metodu olmaktan çıkardığını gösteriyor.  Nitekim  Japonların bugün Fukuşima’dan aldığı dersler arasında tahliye planlarının bir önemi olmadığı da yer alıyor. Yani havadan bir radyoaktif kirlilik sözkonusuysa insanları korumak için en önemli aksiyon hava şartlarına, rüzgarın estiği yönün aksine hareket etmektir ki bu durum ezbere uygulanan  tahliye planlarının anlamsızlığını ortaya koyuyor. Öte yandan düşük doz radyasyonun izleyen dönem kanser oranlarını arttıran bir faktör olduğu Türk Tabipler Birliği tarafından ülkemizde Çernobil’in insan sağlığına etkilerini araştıran çalışmalarla ortaya konmuş, ülkemizde Çernobil’den sonra  kanser oranlarının arttığı anlaşılmıştır.
namieden (3) (2)
Geçici konutların girişinde  Namie  Muhtarı  Yamamoto Bey ile aynı  yerleşkeden  Kawamura Hanım bizi karşılıyor. Burada kendilerinden Namie’den çıkış öykülerini dinleyeceğiz zira bunu anlatmak için izleyenlerin beğenisini toplayan  2 renkli yol  benimsemişler. Biri görsel hikaye anlatımı diğeri de çizgi film gösterimi. Görsel hikaye anlatımında, bir kuşun gözünden şiirsel bir dille  Fukuşima’da yaşananlar anlatılıyor.  İnsanlar  birden nasıl yok oldu nereye gittiler? Tarladan çıkan ürünler niye imha ediliyordu? O beyaz kıyafetli maskeli adamlar da kimdi ? Fakat biz kuş ne yapacak, ne zaman uçup başka diyarlara gidecek derken kuşun öldüğüne şahit olacaktık.
kuş 3
Sunumun ardından çizgi film başlıyor. Çizgi filmin senaryosunu 22 Haziran 2012’de 72 yaşında yaşamını yitiren  Yasuko Sasaki Hanım yazmış. “Göze Görünmeyen  Bulutun Altında Memleketimin  Mavi Gökyüzü” adlı  çalışması onun anısına çizgi film haline getirilmiş. Çizgi filmde,  birden yaşlı kadının evinin kapısı çalınır, nükleer santralin patladığı haberi verilir kendisine: hemen evini terketmesi gerekiyordur.”…milisivert radyasyon vardır havada, yaşlı kadın anlamaz “milisivert mi o da ne? bekerel mi hiç duymadım…” Sasaki Hanım fazlasıyla hayatın içinden kaleme almış senaryoyu, zaten daha sonrasında  yerleştirildikleri geçici konutlardaki hayatı da anlatıyor: insanların tanımadığı birileriyle ortak bir hayatı sürmesinin zorluklarını,  ilişkileri çok başarılı bir şekilde yansıtmış.
Sunum sonrasında otobüsümüze geçerek  şehir merkezindeki otelimize dönüyoruz . Fukuşima şehir merkezi Daiichi nükleer santralinden 40 kilometre uzaklıkta. Facianın üstünden 4 yıl geçmişken  şehirde bir hareketlilik var, gidenlerin bir kısmı devletin yaptığı çağrılara kayıtsız kalmayarak geri dönmüş,  bir kısmı ise  hiç gitmemiş . İnsanların tüketim  yaklaşımında sıradışı bir şey var mı diye süpermarkete gidiyorum, herşey normal, balık reyonu  dolu ,insanlar rahatça alışveriş yapıyor. Gıdadaki radyoaktivite  oranı başından beri ilgi odağım olduğundan daha önceki bi yazımı size hatırlatarak:   http://yesilgazete.org/blog/2014/06/16/japonyanin-yeni-ve-sasirtici-sektoru/  Bu haberde bahsi geçen ölçüm istasyonunun bir benzerine giderek  bilgi aldığımı da belirtmek isterim.
Bu merkezi,  Üçüncüsünün  Sendai’de yapıldığı Dünya Risk Konferansına katıldığımız son günü  ziyaret ediyorum. Çok şanslıyım, Fukuşima’da tanıştığım ve size geçen yazımda bahsettiğim Yazar Mutou Hanım ve  arkadaşı  Chiba Hanım, her ikisi de Fukuşima Nükleer felaketinden itibaren nükleer santrallerin tekrar açılmaması ve hayatımızdan tamamen çıkıp gitmesi için uğraş veren sivil toplum örgütleri içerisinde mücadele eden idealist kadınlar, talebimi unutmamış ve benim için tanıdıklarıyla bağlantıya geçerek merkezlerini ziyaret etmek istediğimi aktarmışlar.
inori
Tohoku Yardım Derneği üyeleri
Ölçüm Merkezinin adı İnori (anlamı: yürekten dilemek, dua ). Naoya Bey bir rahip, bu ölçüm merkezinin kurulmasında Belediye Meclisinden Higuchi Hanım’ın katkısı büyük, her ikisi de Touhoku Yardım Derneği’nden. Aslında Ölçüm merkezi daha önce şehir içindeymiş ama kira gibi ödenek problemleri çıkınca kilise içerisinde bir odada kaliteyi düşürmeden gönüllü faaliyetlerini sunabileceklerine kanaat getirmişler. Bu ölçüm istasyonu  yine bağışlarla kurulmuş olan, ekipmanlarının  Almanya’da  bir firmadan temin edilmiş . Naoya Bey toplum içerisindeki baskıdan da söz ediyor,  bölgeden kaçmayı başka yerlerde yaşamayı tercih edenlerin  aileleri tarafından “Sen  Japonya’nın gelişmesine engel olmak istiyorsun” gibi iddialara maruz kaldığını, radyoaktif kirliliğin inkarının  teşvik edildiğini söylüyor .
ölçüm uzman2
Ölçüm istasyonunda sistemin nasıl işlediğine gelecek olursak ölçümü yapılan  bir numune örneğin 3 kiloluk prinç için 50 gramı  test ediliyor(test edilen oran hep aynı), bu ölçüm ekipmanı bilgisayara bağlı ve veri sonucu ordan çıkıyor . Numune üzerinden yapılan ölçümler ücretsiz olurken bu hizmet  ticari amaçlı olarak restaurant veya  market işletenlerin  sundukları gıdalarda radyoaktivite olmadığını belgelemek için ise ücretli : 5000Yen (40 dolar ).  Lakin  radyoaktivitede inkar politikası izleyen bir kısım  Japon halkının bu sertifikayı alan yerlerden gıda temini gibi bir çabası da yok.  Aslında bu ölçüm istasyonunun takipçileri belli, zira şehir merkezinden taşınıp biraz daha uzaktaki kiliseye yerleşmeleri ziyaretçilerinin sayısında bir değişikliğe sebep olmamış .
Peter Drucker’ın  yönetim bilimlerinde  “ölçemediğinizi yönetemezsiniz” sözü aklıma geliyor. Şüphesiz bu sözün tersi de doğru,  nükleer facianın etkilerinin yönetilebilirliğinin zor oluşundandır ki  Japonlar ölçmeyi reddediyor : göze görünmeyen radyasyonu inkar politikası  alıştıkları hayatı terketme niyetinde olmayan Japonların hayatını kolaylaştırıyor. Bir tarafta bırakın kasabayı, şehri ülkeyi terkeden Japonlar, bir başka tarafta kendini mücadeleye adayanlar varken tam karşılarında alıştıkları hayatı bırakamayan,  hayatını değiştirmeyi reddeden kitleler de var ki tercihlerinin sonucunun önümüzdeki on yıl içerisinde artan kanser oranlarının verileri olarak karşımıza çıkmamasını diliyorum.
Sonraki yazı, Fukuşima İzlenimleri(4): Onagawa Nükleer Santrali tanıtım ofisini ziyaret & Dünya Risk Konferansından Notlar
Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

22 Mart 2015 Pazar

Fukuşima İzlenimleri (2) : Faciayı yaşayanların eylemi “Nükleerden vazgeçelim!”

Fukuşima’dayız. Aklımızda  Fukuşima İzlenimleri(1)’de bahsettiğim otobüsün camından seyrederek içinden geçtiğimiz İitatemachi, Namie , Minamisoma …Bu kez  orada faciayı yaşayanların isyanlarına destek vereceğiz.  Dolayısıyla bu yazımda size Fukuşima’da katıldığımız iki farklı eylemden bahsedeceğim.  Biri  11 Martta Fukuşima şehir merkezinde bir sokak eylemi, festival yürüyüşü gibi rengarenk çeşit çeşit kostümler içinde  insanların  “Nükleere hayır!” nidasını  yansıtacak. Diğeri  ise  ilkinden 3 gün sonra 14 Martta yapılmış olacak.  Fukuşima’nın  faciayı nasıl algıladığını ve değerlendirdiğini bize gösteren  referans özelliği taşıyacak.
Merakla beklediğimiz sokak eylemi  Fukuşima Kültür Merkezindeki   anma töreninden sonra başladı. Farklı ülkelerden  gelen bizler  sahneye davet edilerek kısa kısa Fukuşima faciası hakkındaki düşüncelerimizi ifade ettik, ortak temennimiz  başka Fukuşima facialarının yaşanmamasıydı . Töreni  4 yıl öncesinde verilen kayıplar için saygı duruşu  takip etti.  Yürüyüş yaklaşık 100 kişilik  bir katılımla başladı ilerleyen saatlerde  kortej 300 kişiye ulaştı. Yürüyüşe eşlik eden  2-3 polisin yegane görevi   araç trafiğine karşı kortej  güvenliğini sağlamaktan ibaretti. .
Yürüyüş boyunca farklı insanlarla konuşma fırsatım oldu.  Örneğin okul çocuklarıyla konuştum,  onlara, “Fukuşima’da  çocuk olmayı” sordum, bana  eve kapanıp  hasır zeminde oyun oynamaktan  sıkıldıklarını anlattılar, toprağı, açık havayı özlemişlerdi.  Radyasyondan korktuklarını söylediler, göze de görünmediği için nerede olduğunu anlamıyorlarmış  bu da onları hep dikkatli olmak zorunda bırakıyormuş, annelerinin tembihlerinden çok sıkılmışlar.  Bu yürüyüşü deneyimlediğimiz haftanın sonunda Tokyo’da tanıştığım bir sivil toplum örgütünün son dönem misyonunun  özellikle Fukuşima’daki çocuklara dışarda oyun oynayabilecekleri günübirlik seyahatler düzenlemek olduğunu öğrenecek, doğal olarak bu çocukları, onların yüzlerini,  ifadelerini  hatırlayacaktım.
IMG_2555
Fukuşima’da her gün okula giden çocukar

Eylem sırasında  değişik kostümler  boy gösterdiği için yüzünü peçeyle kapatmış bedevi görüntüsü veren bir adam dikkatimi çekti.  Önümüzdeki süreçte  eylemlerde yüz kapatmanın terör eylemi sayılacağı  kanuni düzenlemelerin yolda olması  algıda seçicilik yaratmıştır diye düşünsem de bu adamın  ne kadar coşkuyla korteji götürdüğünü, oradaki varlığının altını çizdiğini farketmem  yanına yaklaşıp ona neden bu kostümü seçtiğini sormamı gerektirdi.
IMG_2553
Eyleme katıldığı için işinden kovulmaktan korkan bir Japon
Cevap tahmin ettiğim gibiydi: Bu vatandaş,  bir devlet memuru olduğu için yaptığı eylemin sonuçlarından korkuyordu  ve işinden olmamak için kimliğini gizlemesi gerekiyordu. Sonraki günlerde aldığım bilgilerle de birleştiği üzere aslında  Japonya’da  da insanların gözaltına alınması, eylemlerinden dolayı işlerinden atılmaları  pek sık karşılaştıkları bir gerçekti ve bu durum onları hayatlarını idame ettirmekle varlıklarını kanıtlamak arasındaki tercihte çaresiz bırakıyordu .
Kortejin önünde bir Meksikalı bir Türkiyeli aktivist

Yaklaşık 2 saat yüründü, nihai olarak  valiliğin yakınlarında bir alışveriş merkezi önünde de  yürüyüşün anlam ve önemini ifade  eden  açıklama okundu
Diğer eylem İki gün sonra 14 Mart günü  Fukuşima’da  bir spor kompleksinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 6 bin kişinin katıldığı yazar, aktivist, öğretmen, yerel yöneticilerin sunum ve konuşmalardan oluşan  program   süresince konuşmalarından en çok etkilendiklerim:  İki kadın yazar, biri “Sayonara Genpatsu” (Güle güle nükleer santral) hareketini başlatan Keiko Ochiai, diğeri Fukuşima faciasında kadınların mücadelesine dair “Bu da mı günah değil? /Lütfen Fukuşima’nın çığlığına kulak verin! ”adlı  İngilizce basıkısı da yeni çıkmış olan Fukuşimadaki kadınların emeğiyle hazırlanan kitabın yazarlarından Ruiko Mutou . Bir budist tapınağı rahibi, bir de Fukuşima Üniversitesinden Finans Profesörü  Shuji Shimizu . Bu insanların hepsi  konuya farklı açılardan değinerek nükleer santral kazasının hayatlarını nasıl etkilediğini  anlattı, ortak mesaj pek tabi ki “nükleer santrallere karşı hep birlikte mücadele edelim” idi, bu konuşmalardan aldığım notları sizlere de aktarmak isterim.
IMG_2123
Spor salonunda saygı duruşuyla başlayan Fukuşima Nükleer Faciasını anma etkinliği

Yazar Ochiai dedi ki “Nükleer santral ayrımcılık yaptığı için problemdir , savaşlar ayrımcılık yaptığı için problemdir  çünkü birileri ölür ve birilerinin ölmesinden başka birileri fayda sağlar. Bize unutturulmak istenen şeyler var, olimpiyatların Tokyo’da yapılacak olmasıyla, kalkınma yalanlarıyla kandırılıyoruz. Bugün Fukuşima’da mağdur olanlarla dayanışma günüdür, kapıda durmayın içeri girin, Fukuşima’daki arkadaşınızın yanında olun onun size ihtiyacı var”.
Yazar Mutou  ise kaza sonrası bilançoyu özetleyerek başladı konuşmasına. “Bugün nükleer santralde 7 bin kişi çalıştırılıyor; çocukların çalışıtırlması da problem hatta 13 yaşındaki bir çocuğun 3 bin Yene (yaklaşık 30 dolar) çalıştırılması gibi olaylar da yaşadık hatırlarsınız; Radyoaktif atık su denize akıtılıyor, o denizde  geçen sene çocuklar yüzdürüldühatırlarsınız: radyoaktif bölgede yollar yapılıyor, insanların otomobilleriyle bu yollardan geçmesine izin veriliyor. Tüm bunlar bize gerçeğin unutturulması için yapılıyor, bizler şimdi ve şu anda bir daha ülkemizde  nükleer santrallerin çalıştırılmaması için birlik olmalı, dünyadaki nükleer santrallerin de kapatılması için mücadele etmeliyiz”.
Rahip “Doğal olanın bozulması dinimiz gereği kabul edilemez .İnsnaların yaşamlarını etkilediler, onları bir daha evlerine dönmeden prefabrik evlerde yaşamak zorunda bıraktılar. Kirliliğin bertarafı çalışmaları tamamen yalandan ibaret.”dedi
Fukuşima Universitesinden Profesör Shimizu ise doğal olarak problemi finansal açıdan ele alarak dedi ki “Nükleer santral kazasının maliyeti bizlerin vergisiyle ödeniyor, kazadan beri bu santraller kapalı peki  bu santraller için yapılan ödemeler bitti mi? Hayır aynen devam ediyor. Üstelik santrallerin yeniden çalıştırılması için yeni teknolojik yatırımlar yapılıyor ve  bu meblağlar  da bizlerin vergisiyle ödeniyor. Bu durum devletin  yaklaşım ve düşünce şeklinin değişmediğini  gösteriyor. Bu sistem öyle üstesinden kolay gelinecek bir sistem değil.  Biz yaşadığımız sürece bu sistemin son bulması için gayret göstermeliyiz.”
Tören bitince yurt dışından, şehir dışından  katılan olup olmadığı sorulunca, salondaki bir anti nükleer  grubun bize  hediye ettiği  “Fukuşima’da yaşamak istiyorum” forması üstümüzde ayağa kalktık ve  salondan büyük alkış  aldık. Japonların ne kadar organize bir toplum olduğunu bilenler için  spor salonunda gerçekleştirilen eylem aslında hiç  sıradışı  değil. Organizasyon komitesi her hangi bir şiddet , hareket ,aksiyon olmaksızın konuşmalardan oluşan  eylemi organize  etmek ve sonraki eylemlerine kaynak bulmak için bağış toplayarak törenin sonunda toplam 1 milyon yen elde etti. Toplanan miktar anons edilince salonda büyük bir alkış koptu. Demek istediğim,  miktar huzursuzlukla değil coşkuyla karşılandı. Meblağın büyüklüğü  olayın ne kadar desteklendiğinin maddi bir göstergesiydi.  Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz  eyleminde fonlabeni ile aslında bu yapılacaktı. Maddi destek  manevi desteğin somut göstergesi olacaktı. Fakat  bizim ülkemizde yanlış anlamalar çok mümkündü.  Bu noktada Japonya’da  sivil toplum örgütlerinin yegane  finansal kaynaklarının “bağış” olduğunu  söylemeden geçemeyeceğim. Hiç şüphesiz bağış yapma lüksü olan, hayat standartları bizimkinden iyi olan bir toplumdan bahsediyorsak da insanların birbirine duyduğu güven ve saygıyı  bir kez daha derinden hissettim ve pek tabii olarak  bizdeki uygulamalarla  da mukayese ettim.  Japonların  spor salonunda 1 milyon yen (10 bin dolar) bağış topladıklarını  salonda kopan alkışlarla kutlamaları, bana karşılıklı güven tesis etmenin  önemini  düşündürdü. Peki bağış yöntemi baş ağrıtıyorsa, üstüne üyelerinin  meslek odalarına ödediği aidatları kesmek suretiyle hükümet, kendi karar ve yönetim erkine karşı çıkılmasını önlemek adına meslek odalarının gücünü  azaltıyorsa  Türkiye’deki sivil toplum örgütleri  nereden kaynak bulacaktı?  Bazı kurum  ve kuruluşların hibesi yoluyla  elde edilen  imkanlar ise tam tersine organizasyonun özgürlüğünü kısıtlayıp  yönetim ve idaresinde  sapmalara,  parayı verenin düdüğü  çalmasına neden olmuyor muydu? Öyle sanıyorum ki kaynağı anonimleştirmek  sivil toplum örgütlerinin aldığı desteğin politik kullanımını önleyecek yegane yöntem. Sorunun çözümü  toplumdaki  güven sorunu şeffaflıkla giderebilmekte yatsa da  ilk adım o örgüte bir şans vermek.

Bir sonraki yazı,  Fukuşima’dan  İzlenimler (3) :Nükleer Facia sonrasında Değişen Hayatlar
Pınar Demircan

21 Mart 2015 Cumartesi

Fukuşima Nükleer Santrali’nin 1 No’lu reaktöründe tam erime olduğu kesinleşti

Tokyo Elektrik Şirketi (TEPCO), Fukuşima Nükleer santralinin 1 no’lu reaktöründeki tüm yakıt çubuklarının eriyerek reaktörün altına indiğini kabul etti. Tokyo Elektrik Şirketi ve Nükleer Sökümünde Uluslararası Araştırma Enstitüsü (IRID) Şubat 2015 itibariyle 1 no’lu reaktör binası içerisinde araştırma yapıyordu.
melt down1
Santralin işletmesinden sorumlu olan TEPCO, reaktör binasının içini  kozmik ışıkla denetliyordu. Atomaltı parçacıklarının atmosferdeki kozmik ışın çarpışmasıyla oluşan muon ışını reaktör içini izlemeyi mümkün kılıyordu. Muon ışını beton ve demirden geçerek uranyum ve plutonyum gibi yüksek yoğunluklu maddelere çarptıklarında bloke olarak yön değiştirse de  gölge oluşturarak yakıt çubuğunun reaktördeki konumunu gösteren bir harita çıkarabiliyor.
Bu bilginin akabinde diyebiliriz ki, TEPCO muon ışığının çarpmasıyla bir gölge oluşmadığı için reaktör içerisinde artık yakıt çubuğu kalmadığına, tüm çubukların reaktör binasının altına muhafaza kabının düştüğüne hükmetti. Öte yandan yüksek radyoaktif maddenin doğaya karışıp karıştığı bilinemiyor zira  Tokyo Hosei Universitesinden Profesör Hiroshi Miyano, tam erimeyle reaktörün altına inen yakıt çubuklarının doğaya karıştığına dair bir sonuca varılamayacağını belirtti. Tamamen olasılıklar dahilinde olan durum, önümüzdeki süreçte netlik kazanacak görünüyor.
Bu şekilde TEPCO’ nun bir sonraki prosesi reaktörden eriyerek aşağı muhafaza kabının altına indiği varsayılan yakıt çubuklarını dışarı çıkarmaya çalışmak olacak ki bu işlem Mart 2011 ‘den itibaren reaktör içinde biriken yüksek orandaki radyasyon sebebiyle sadece robotlar tarafından yapılabilir.
1 no’lu reaktörün durumu öncelikle operatörler tarafından teyid edilmişken 2 ve 3 no’lu rekatörlerde de erime olduğu düşünülüyor.
Fukuşima santralinin temizlğinden sorumlu olan TEPCO facianın başlangıcından itibaren bitmeyen şekilde bir dizi sorunla boğuşuyor. En son geçen ay Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)ndan 15 uzman tarafından yapılan değerlendirmeler süreçte ilerleme kaydedildiğini ama yapılması gereken çok fazla operasyon olduğunu söyledi.
Nükleer Yakıt Çevrim ve Atık Teknoloji yetkilisi Juan Carlos Lentijo“Durum oldukça karmaşık, gittikçe artan orandaki kontamine su problemi çok kısa sürede giderilmeli” diyor  ve “Yüksek oranda radyoaktif olan kullanılmış yakıt çubuklarının bertaraf edilmesi erime sonrası uzun dönemli bir mücadele olacak ” diye ekliyor.
IAEA raporuna göre Santralin altından akan yeraltı suları vaziyeti daha güç bir duruma sokuyor ve sürecin yönetimi atık yakıt çubuklarının bertarafı depolanması gibi problemler de içiçe geçmiş bulunuyor.
Son olarak 26 şubat tarihinde 2 no’lu reaktörün çatısı üzerinde biriken yüksek oranda sezyum içeren kontamine suyun yağmur sularıyla denize aktığı tespit edildiği üzere TEPCO’nun 10 aydır süren bir radyoaktif sızıntıyı raporlamadığı anlaşılmıştı.
Çok çeşitli sorunlar içinde bocalayan nükleer opratörler 4 yıldan beri farklı farklı metodlara başvurarak, akla hayale gelmeyen maliyetlere yol açan sorunların üstesinden gelmeye çalışıyor. Bölgedeki insanların tekrar eskisi gibi evlerine dönerek yaşamaları onlarca yılın geçmesini ve devletin milyonlarca dolar yardımda bulunmasını gerektiriyor ki devletin yapacağı yardımların yine Japon vatandaşlarından alınacak vergiyle sağlanacağı aşikar.

(Asahi, Japantimes, Yeşil Gazete)
Haberi çeviren, derleyen: Pınar Demircan

15 Mart 2015 Pazar

Fukuşima İzlenimleri (1) : Radyoaktivite kaynaklı diğer sorunlar

Üç Mil Adası ile Çernobil kazalarının ardından nükleer santrallerin yıkıcılığını bize bir kez daha gösteren Fukuşima faciasında (#Fukushima)  4 yılı geride bıraktık. Gün geçmiyor ki yeni bir sızıntı haberiyle sarsılmayalım. Daha bir hafta önce 10 aydır sürmekte olan yüksek oranda sezyum içerikli  bir sızıntı olduğunu  iki gün önce de 750 ton kontamine suyun zapt edilemeyerek  okyanusa karıştığını öğrendik. Fukuşima’da  facia devam ediyor işin kötü tarafı her an daha fenası olabilir.
Fukuşima’dayız,  burada  dünyada benzer felaketler yaşanmasın diye  nükleer mücadele  içerisinde yer alan farklı ülkelerden benzer motivasyona sahip bir grup insan  Fukuşima’dan öğrendiklerini aktarma çabası içindeki lokal gruplarla  buluşuyor. Bu buluşmadan  “Fukuşima’dan Alınan Dersler” adlı kitapçığın bizler tarafından dünya çapında tanıtılması kararı çıkıyor. 11 Mart’ı Fukuşima faciasının yıldönümünde Fukuşima’ların yaşanmaması için dünyanın 21 farklı ülkesinden sözleşiyoruz. Fukuşima faciası denince aklımıza 11 Mart geliyor, Japonlar kendi aralarında 11Mart’ı diğer günlerden ayıran faktör olduğunu ifade edercesine “o gün” diye niteliyor, ancak unutmayalım ki   bu tarihte15 bin kişinin hayatını kaybettiği, 4 bin kişinin kayıp olduğu deprem ve tsunami olmuştu. 4 yıldır devam eden facianın esas sebebi  ise ne deprem ne tsunami, 200 bin insanıtopraklarından koparıp dışarı atan, 120 bin insanın evine belki bir daha hiç dönememesine sebep olan  nükleer kaza,  deprem ve tsunamiden 3 günün ardından gerçekleşti. Soğutma suyu pompasındaki sistemsel arıza ,  üçüncü  ünitede  12 Mart 2011tarihinde yerel saatle 11.00’da ve ikinci ünitede  14 Mart 2011 yerel saatle 14.00’da  yaşandı.  İlk patlama ise 15 Mart günü yaşandı. Bu sebeple   4 yıldır 11 Mart 2011 günü ile başlayan hafta içerisinde Japonya genelinde  eylemler yapılıyor,  bugün de 14 Mart ve 11 Martttakinden farklı olsa da Japonya’da yine mesaj aynı: “Nükleer santral istemiyoruz!”.Nükleere isyan eden  Japonlar bu hadiseleri ne unutmaktan  ne de unutturulmasından yana: nükleer karşıtı etkinliklerin yoğunluğu  tüm hafta boyunca devam edecek . Fukuşima’da iki  protestoya dair detayları birarada aktarmak üzere  şimdilik  eylem haberini yazmayı erteliyorum .
2015-03-12 11.09.15
Size Fukuşima’yı anlatmam gerek: Otobüs camından görünen Fukuşima’yı…Dışarı çıkmamız yasak, camın buğusunu silerek kameranın merceğini cama yapıştırmaktan başka çaremiz yok. Dışarıda oynamaya  hasret küçük çocuklar geliyor aklıma….Oysa 30 kilometre mesafedeki nükleer  santral  kazası olmasaydı  otobüsle içinden geçtiğimiz  ve  altının  kaya olduğu söylendiği İitatemachi’de  nükleer atıkların kalıcı bir şekilde gömülmesi planlanıyordu. İşte bu toprak altına girmeyi reddeden  radyoaktif atıklar başkaldırırcasına yol kenarında evlerin önünde: 1 tonluk çöp torbalarına  konmuş  yakılmak üzere bekliyor. İitatemachi’nin nükleer santralin yanıbaşındaki Minamisoma’dan daha çok radyoaktif kirliliğe uğradığını öğreniyoruz, sebep kuzeybatıya kuvvetli esen rüzgar. (Bu durum bize şunu gösteriyor, istediğiniz kadar plan yapın o gün rüzgarın nereden eseceğini bilmezseniz radyoaktif bulutların nereye gideceğini de bilemezsiniz).Bu durum bize hiçbir tahliye planının işe yaramayacağını gösteren güzel bir örnek, öte yandan bizim ülkemizde böyle bir endişeye yer yok zira tahliye planının ÇED raporunda bile esamesi okunmuyor.
54.fukuşima, pınar demircan, yeşil gazete

Japonya’da ülke genelinde 22 adet yanabilen radyoaktif çöp imha makinesi var. Bu  işletmelerin de  operasyon sonrası  parçalanarak yok edilmesi gerekiyor, aksi halde yüksek kontaminasyonun etrafa yine zarar vermesi söz konusu. Yetkililer nasılsa kasaba boşaltıldığı için makinelerin imhasına gerek görmediklerini söylese de  genç bir annenin feryadı: “Nihonmatsu’da tiroit kanseri oranları  Fukuşima’dakinden  fazla, bu radyoaktivite  bertarafı için kullanılan makineleri lütfen okulların yakınına kurmayın” diyor (Nihonmatsu Fukuşima eyaletinde yüksek kontaminasyona uğrayan bir şehir). Radyoaktif olup yanabilen maddelerin imha edildiği bu makinelerin maliyeti ebatlarına göre değişiyor , fabrika tipi  50 bin-5 milyon Dolar civarında   ve bulunduğu yerde  imha işlemi gerçekleştirildikten sonra  bir daha kullanılmayacak şekilde imha edilmeli. Kabul edersiniz ki nükleer santralleri hayatımıza sokan zihniyet bu  pahada ağır radyoaktivite imha makinelerinin  kullanım sonrasında  kırılmasına, parçalanmasına da   karşı. Böylece öğreniyoruz ki radyoaktif  dertlerin  her biri bir yenisini  doğuruyor. Gerek kurulması gerek  işletilmesi sırasında ağır maliyetleri olan  nükleer santrallerin bir  kaza olduktan sonra  kirli toprağın temiz olandan ayrılmasını gerektirdiğini, kirli toprağın, çalı çırpının yanabilen maddelerin yakılarak bertarafının başka bir dert oluşturduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu durum sermaye sahipleriyle bölge halkını bir kez daha karşı karşıya getirirken yüksek maliyetli makinenin tek kullanım sonrasında imha edilebilirliği de  yakılan maddenin atmosfere karışması da yeni bir sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu tartışmalar sürüp giderken  ise kanser ve diğer hastalıkların oranları artıyor, çözümsüzlük içinde  hayatlarını sürdürmeye çalışan insanlar bir kez daha mağdur ediliyor.
Çernobil’in bulutu başımızda dolaşırken  bir kazanın ardından  ortaya çıkabilecek diğer sorunları takip etmek şüphesiz şimdiki iletişim teknolojileriyle olduğu kadar kolay gerçekleştirilemedi. Ne dersiniz sizce de  talihsizlikler içindeki Fukuşima dünyaya bir daha düşünme fırsatı sunarak bize”İnsan enerjisini, neşesini sağlığını nükleer enerjiye değişmeye değer mi” sorusunu sordurmuyor mu?
Sonraki yazı   : Fukuşima İzlenimleri (2): Faciayı yaşayanların eylemi”Nükleerden vazgeçelim!”
54.Pınar-Demircan.yeşil gazete

Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...