29 Ekim 2014 Çarşamba

[Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz] 2 Kasım Pazar günü Ortaköy’de buluşalım

Son derece acılı olaylar yaşadığımız günlerdeyiz. Her ne kadar günlük hayatımıza devam etsekde her gün her an yeni bir hadiseyle sarsılıp üzüntü içinde kalıyoruz. Hal böyle olsa da ülkemizde nükleer santrallerin kurulmasının planlandığını unutmamalıyız. Ülkemizin barış anlayışının da soru işaretleri uyandırdığı bir dönemde nükleer santrallerin kurulmasının planlanıyor oluşu bu soru işaretlerinin sayısını arttırmaktadır.
Bizler Çernobil’i tecrübe eden, Fukuşima’yı dışarıdan izleyenler olarak nükleer santrallere karşıyken şimdi bir de nükleer santrallerin kurulmasının barış sürecine köstek olması ihtimalini düşünmeli ve gündemden hiç de ayrı olmayarak bir kez daha Nükleer Santrallere Hayır demeliyiz!
Mart 2014 Fukushima’nın yıldönümünde tecrübelerini anlatması için davet ettiğimiz, İstanbul, Sinop ve İzmir’de Fukuşima’yı anlatan Fukuşima Tanığı Serbest Gazeteci Yazar Toshiya Morita’nın da sunumunun sonunda kullandığı slogan: “Power to the people!” (Güç ve yetki insanlara!) düşüncesinden yola çıktık.
Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği olarak nükleer santralleri insan gücüyle ülkemize sokmayacağımızın sembolü olması için bu farkındalık projesine imza attık.
Bu proje ile Amatör Kürekçi Hüseyin Ürkmez Hopa’dan İstanbul’a 1500 km’yi 3,5 m’lik sandalıyla motorsuz ve yelkensiz olarak kürekle geçiyor. Yaklaşık 3 ay süren proje 2 Kasım Pazar günü Hüseyin Ürkmez ’in sandalıyla İstanbul/Ortaköy ’e varmasıyla nihayetlenecek.
Hüseyin Ürkmez, Nükleersiz bir Türkiye için Hopa'dan başladığı yolculuğuna 2 Kasım Pazar günü Ortaköy'de noktalayacak
Hüseyin Ürkmez, Nükleersiz bir Türkiye için Hopa’dan başladığı yolculuğuna 2 Kasım Pazar günü Ortaköy’de noktalayacak
Amacımız 1986’daki Çernobil Faciasını tecrübe etmiş bir Karadeniz’de hafızaları biraz canlandırmak, nükleer santrallerin nasıl hayatımızın kanseri oluvereceğini, bir kaza halinde hayatımızı bitireceğini anlatmak. Proje süresince sözümüz dilimiz olan Hüseyin Ürkmez arkadaşımız bu amacımızı kıyı kıyı geçtiği her yerde köylülere, balıkçılara, çocuklara, geçtiği il ve ilçe merkezlerinde ekteki basın açıklamamızı okuyarak, insanların evlerinde nükleer santraller hakkında konuşmasını sağlayarak gerçekleştirdi.
Bu süreç, özellikle Giresun, Sinop, Gerze’de Belediye Başkanlarının ilgi göstermesiyle, Samsun Elektrik Mühendisleri Odasının (EMO)Sinop Nükleer Karşıtı Platformun SNKP)Karadeniz Çevre Platformlarının ve üyelerinin basın açıklaması gibi organizasyonları gerçekleştirilmesinde verdiği destekle bayrak yarışındaki gibi uyumlu ve sorunsuz bir şekilde medya ile de paylaşılarak yaşandı.
Hüseyin Ürkmez’in tüm yolculuğu 3-5 günlük kesitler halinde tüm detaylarıyla projenin basın sponsoru olan Yeşil Gazete ’de yazıldı ve internet üzerinden herkesle paylaşıldı ve Türkiye tarafından kabul gördü, kucaklandı. Gösterilen bu dayanışma nükleer karşıtlığımızın birlik bütünlüğü açısından ayrı bir öneme sahiptir.
2 Kasım Pazar günü 13:00’da hep birlikte Hüseyin’i karşılamaya!
Şimdi bayrak yarışında sıra İstanbul’a gelmiştir. Zaman Nükleer santrallere hayır derken Karadeniz’de gösterilen bu birlik ve bütünlüğü İstanbul’da gösterme zamanıdır.
2 Kasım Pazar günü saat 13.00’da sizleri bayraklarınızla, döviz ve pankartlarınızla Ortaköy İskelesine bekliyoruz.
Gelin hep birlikte renkli ve çok sesli olarak bu mücadeleyi büyütelim
“Nükleer santrallere hayır! Ülkemizde Nükleer santral istemiyoruz!” diye haykıralım.
Pınar Demircan
(Nükleersiz.org,Yeşil Gazete)

17 Ekim 2014 Cuma

#Kürekle Karadeniz 62.gününde : (K)Ömür kenti Amasra’da basın açıklaması

Günler geçiyor, havalar soğuyor lakin Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz yoluna devam ediyor . En son Hüseyinİnebolu’dayken size yazmıştım .Bugüne kadar 10 gün daha geçti. Hüseyin 2 Kasım’da Ortaköy’e varana kadar o denizde ben karada kürek çekmeye devam edeceğiz. Önümüzdeki günlerde Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği(YDD) bir duyuru yayınlayacak ben de  sizleri  bu tarihi karşılamaya buradan çağırıyor olacağım .

amasra1
13 Ekim günü sabah 6’da kalktı Hüseyin, hazırlanması için 1 saat yeterdi. Bütün gün kürek çekti. Gideros koyunavardığında sağnak yağmur başladı. Olsun yağmur ıslağı güneş açınca kurur geçerdi, radyasyon izi bırakacak değil ya he-nüz.  Sağanak yağmurdan kaçan Hüseyin 60 kilometreye yakın mesafe kat etmiş olarak geceyi Kalafat  tarafında geçirdi. Yolculuğu boyunca çoğunlukla çadırında kalan uğradığı yerlerde ikramlara, davetlere rağmen yemeğini kendi pişirip kahvesini  hazırlamaktan da büyük keyif  alan arkadaşımız o akşam da makarnasını yaptı, kahvesini içti, radyosunu dinledi; aynı bizim evlerimizde yumuşacık koltuklarımızda yaptığımız gibi kitaplı keyiflere daldı. Tek fark  O, doğanın kucağındaydı, tılsımlı böcekler onun için şarkı söylüyordu .
14 Ekim günü sabah 5’te kalktı 6’da yola çıktı. Yolunun üstünde Gideros-Kuracaşile arasında Selahattin Abi’ ye uğradı. Selahattin Abi 75 yaşında bir kürek ustasıydı; Hüseyin projeyi fırsat bilmiş hazır oradan geçerken kendisi için yeni kürek siparişi vermişti. Aklında yakında sahip olacağı 2 kürekelinin altındaki diğer 2 kürek  tek yürek 35 kilometre daha gidip Amasra’ya vardı. Bu proje vesilesiyle tanıştığım dünya tatlısı insanlardan biriyle daha buluştu, Meral Hanım’ la. Ertesi gün büyük gündü. Aylardır, maden kömürü alerjisi, termiksi karın ağrıları yaşayan  kentte bu kez kurulması planlanan nükleer santrallere karşı farkındalık yaratacak bir basın açıklaması yapılacaktı. Eğitim-sen yönetiminden Kerim Bey’ in  bu organizasyonda emeği büyük, teşekkürler Kerim Bey! Ve elbette kendisiyle tanışmama vesile olan Meral Hanım’a kucak dolusu teşekkürler!
amasra2
15 Ekim günü saat 13:00’da okundu Nükleer santrallere karşı Kürekle Karadeniz’in basın açıklaması. Basın açıklamasına katılım oldukça zengindi. Haber-sen ,Eğitim –sen, Amasra Yelken Klubu , CHP İlçe Yönetimi, ÖDP Amasra, ADD, ESM, İP,Maden Mühendisleri Odası, Çekül. Amasra’nın bu kadar organize oluşunun arkasında termik mücadelesinden antremanlı oluşunun da etkisi var elbette .HEMA Termik Santrali, Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahalarına karşı çıkan halkın “Bartın Platformu” girişimiyle yürüttüğü 10 yıllık bir direniş hikayesi yabana atılır cinsten değil. HEMA ise Amasra’nın ilk kez 1999’da başlattığı santral ısrarını, kurulacak gücü 40 kattan fazla büyüterek sürdürüyor. Öte yandan Termik santral yatırımında da nükleer santral yatırımında görülen bir ithal ürün bağımlılığı yaratılmak istendiği anlaşılıyor. Ancak ne Amasra’nın ne Zonguldak’ın  kömürü kalori açısından termik santral kullanımına  uygundur. Nasıl ki uranyumu dünyada uranyum bulunduran 4 ülkeden birinden almak zorunda isek termik santralin de kömürünü ithal etmesi gerekecektir. Yabancı ortak, yabancı sermaye, yabancı teknoloji, ithal kömür ve yabancı işçiye bağımlı olan yatırımlar enerjide dışa bağımlılığı artıracaktır.Bu sebeplerle  Hattat Holding’in bölgeye yapmak istediği termik santralin yaşam alanının böğrüne kara saplı bıçak gibi saplanmasını istemeyen halk  sadece bu sene  10 gün içerisinde  termik santrale hayır! diyen 42 bin dilekçe  hazırlamış ve 40 bin imza toplamış . Amasra’nın direnişini daha detaylı olarak Yeşil Gazetedeki son dönem yazılardan okuyabilirsiniz.
Ülkenin turizmle ilk tanışan sahil kentlerinden biri olan Amasra bugün çok ciddi bir turizm, balıkçılık ve tarım gelirine sahiptir.İnsan sağlığı açısından İlçe coğrafi olarak da termik santrale uygun değil, aslına bakarsanız uzamanlar Karadeniz boyunca hemen denizin arkasından yükselen dağların  termik santralden çıkan zehirli havayla  hayatı özellikle kış aylarında cehenneme çevirdiğini söylüyor. Gerçek bir örnek vermek gerekirse Ankara’da yaşarken  kronik astım rahatsızlığına iyi geleceği için doktoru tarafından havası temiz olan  bir yerde yaşaması önerilen bunun üzerine Ankara’ya yakın da olduğu için  Amasra’yı seçip buraya yerleşme kararı almış olan Meral Hanım ve eşini süregelen  termik santral tehlikesi  herkesten biraz daha fazla kara kara düşündürtüyor .
Nükleer santraller hakkında farkındalık yaratmak isterken geçilen yerlerdeki çevre mücadelelerine dalıp gidiyoruz belki ama başka türlü dayanışma olmaz,  empati kurulmaz .Hele ki Gerze’lerin, Amasra’ların termik mücadelesinden nükleer mücadelesi adına da öğrenecek çok şey varken… Ben bu satırları yazarken Hüseyin çoktan Amasra’dan çıkmış Zonguldak’a doğru gidiyor, Birkaç güne kalmadan madenleri konuşacağız … Bir bayrak yarışı bu, sırası gelen  gönlünü çevre ve yaşam mücadelesine kendini adayan herkes bir bir karşılayacak projeyi… Amasra’da,Sinop’ta Gerze’de  olduğu gibi yıllardır verdiği mücadelesinin yanına oturtacak…kendi projesi belleyecek, destekleyecek. Çünkü  radyasyon  ırk ayrımı bile yapmazken radyasyon ile mücadele yöntemi içerisinde cinsiyet, din ,siyasi görüş farkı üzerinden ayrılıkçılık, ötekileştirme sadece ve sadece bu mücadeleyi kaybetmeye mahkum eder bizi.
Hüseyin’i bu bağlantı dan takip edebilirsiniz

Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

9 Ekim 2014 Perşembe

“Altın”ı, üstüne getirmeyelim yaşamın!

Ordu’nun Fatsa ilçesinde bugünlerde köylüler hop oturup hop kalkıyor, günlük hayatlarında en geniş yer bulan konu siyanür. Çünkü toprağın üstünde sürüp giden  güzel sağlıklı yaşama, insanların meyvelerini şükranla kabul ettiği topraklara Altıntepe şirketi altın operasyonları için gözünü dikti.
Altın  operasyonlarında kullanılan siyanür maddesi uzmanların  değerlendirmelerine göre; havaya karışınca hidrojensiyanüre dönüşür; toprağa ve suya kolayca karışarak topraktaki ağır metalleri aktif hale geçirir . Bu sebeple meyve, sebze ve içme suyundan dolayı insan bünyesine kısa sürede tesir eder. Ölüme varana dek, birçok hastalığa da yol açar ancak, ölen kişiye hemen otopsi yapılmazsa, vücuttan anında kaybolur ve ölümün siyanürden olduğu saptanamaz. Toprakları kirlenince yağmurlarla bumerang gibi zehrin kendisine döneceğini bilen, tehlikenin farkında olan köylüler  temiz havasını, suyunu, toprağını ve bunlarla birlikte sağlığını kaybedeceğini de biliyor.
Öte yandan altın operasyonları için altyapı çalışmalarının yürütüldüğü Yukarıtepe ile Bahçeler Köylerinde insanlar  damperli kamyonların, iş makinelerinin evlerinin yakınındaki yolu kullanması sebebiyle evlerinin duvarlarında çatlaklar olduğundan da şikayetçi. Zaten bir heyelan bölgesi olan Yukarıtepe köyünde göçük olacak diye de endişe büyük . Halk arasında Erzincan’dan ve Giresun’dan elenmek üzere toprak getirildiğine hatta Gümüşhane ile Amasya’dan da çıkartılacak cevherin Fatsa’daki tesiste işleneceğine dair haberler dolaşıyor. Kendisini zorlayan şartlara direnmek için, sesini duyurmak için Fatsa, 6 Ekim’de  şahane  bir eyleme ev sahipliği yaptı. Komşu illerden, İstanbul ve Ankara’dan Fatsa’ya kafilelerle destek geldi ve 2.000 kişi tek yürek oldu bağırdı “Yaşamak istiyoruz!” diye. Atılan sloganlar arasında, Altıncı Filo hatırlatılarak “Altıncı şirket Fatsayı terket!” de vardı .
Fatsa'da siyanürle altın arama faaliyetlerine karşı miting
Fatsa’da siyanürle altın arama faaliyetlerine karşı miting

Fatsa’daki eylem ne  ilk ne de son diyebileceğimiz birşey. Hatta tam 6 Ekim ’de Bergama Yerlitahtacı köylüleri de Koza  Madencilik şirketinin köylerinde açmayı planladığı altın tesisine karşı ayaktaydı. Aynı şekilde geçen hafta Artvin- Murgul’da, Eti Bakır işletmelerinin siyanürle altın operasyonlarının yapılmasına karşı mücadele verdi.
Ülkemizdeki altın gümüş maden çalışmaları aşağıdaki tabloda verilmiştir (Kaynak: www.mta.gov.tr)
altin_gumus
   








Yaşanan kazalar veya  denetimlerin yetersizliğinin sonuçları ise;
TÜPRAG Metal Madencilik AŞ 2006‘dan beri Uşak-Eşme-Kışladağ madeninde çalışıyor. Madenin faaliyete geçmesinden kısa bir süre sonra, yörede 1.500 kişi zehirlendi. Bu olaya ilişkin köylülerin ve mühendis odalarının madenci şirkete karşı açtığı dava yıllardır sürüyor.
Eti Gümüş A.Ş 2004 ’ten beri Kütahya-Tavşanlı’da gümüş çıkarmak için faaliyet gösteriyor  fakat,  2011’de Eskişehir’de Siyanür havuzunun çökerek Porsuk Çayı’na karışması tehlikesini yaşattı ve havuzlarda tutulan siyanürün bir kısmı toprağa karıştı.
Tüm bunlar olurken altın ve gümüş madenciliği adına siyanür kullanımına sağlıklı yaşam hakkımızı korumak için “Hayır!” demekten daha doğal bir şey yok. Öte yandan salt bir karşı çıkış yeter mi? Moğollar’ın hemen her eylemde çalan  şarkısında dediği gibi “Bişey yapmalı! Hey! Bişey yapmalı
Siyanürle altın operasyonlarının çevreye ve insan sağlığına zarar verdiğini, bizim sınırlarımızda değilse de illa ki başka ülkelerin köylerinde, topraklarında siyanür tehlikesi yarattığını yeterince biliyorsak biraz da örf, adetlerimizi gözden geçirmeyi  düşünsek… Altın, yaşamdan daha değerli daha üstün  olabilir mi? Muhatabı kendimiz olabilir miyiz bu sualin? Ekonominin arz talep dengesini hatırlasak ve sorsak Keynezyen bir deyişle, “Her talep kendi arzını yaratmaz mı?”
Türkiye’de yılda 1,3 milyon doğum, 700 bin söz ve nişan ve 350 bin sünnet düğünü yapılıyor, ayrıca kadınlarımızın kendi aralarında düzenledikleri altın günleri sosyal geleneklerimizde önemli bir yer tutuyor . Türkiye’de altın takısız bir  düğün, dernek hayal edebiliyor musunuz?  Türkiye’nin gelenek, görenek, örf ve adetlerinde en değerli hediye altındır.
İstanbul Altın Borsası ’nın son 16 yıllık istatistiklerine göre Türkiye son 16 yılda 2.492 ton altın ithal etmiştir. Bir başka deyişle Türkiye son 16 yılın resmi istatistiklerine göre yılda ortalama  156 ton altın ithal eden bir ülke konumundadır. Bir ton altının değeri bu günkü fiyatlarla yaklaşık 55 milyon dolardır. 156 ton altın bugünkü fiyatı yaklaşık 8 milyar dolardır. (http://www.iab.gov.tr/Veriler/data/veri021.pdf)

Pınar Demircan

5 Ekim 2014 Pazar

“Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz” 52.Gününde: karayelle imtihan

abana1
3 Ağustos ’ta Hüseyin Ürkmez ’ in sandalını Hopa ’ya getirmesinin üzerinden yaklaşık olarak 2 ay geçti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmak için İstanbul’a dönüp görevini ifa ettikten sonra tekrar Hopa’ya gelerek kürek çekmeye başlaması 13 Ağustos ’u buldu .13 Ağustos itibariyle geçilen yerler ,basın açıklaması yapılan şehirler ve bazı ilçeler sırasıyla ; Hopa, Trabzon, Rize, Giresun, Samsun, Ordu , Fatsa, Gerze , Sinop ,mesafe olarak ise 900km .52 güne doğru Agustos hele ki Eylül ortasından sonra daha sert bir havayla karşılaşması ise Hüseyin’e sürpriz olmadı zira denizi tanıyordu. Tüm bu süre zarfında deniz bazen  onu kucakladı bazen hırçınlaştı, onu ayakucuna attı, hatta üzerinde dolaşmasını istemedi, yanına yaklaştırmadı, karalarına doğru fırlattı.  Karadeniz hırçındı ama Hüseyin de kararlı. Nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği(YDD) tarafından da  Hüseyin’in tahminleriyle  İstanbul’a varış tarihi eylül ayı sonu gibi  öngörülüyordu ama artık ekim  sonu veya kasım başı varması  daha gerçekçi bir tahmin ,anlaşılan hayatımızın her safhasında yaşayarak öğreniyoruz .  Olsun, acelesi yok hiç kimsenin; Karadeniz sahilleri boyunca kurulması planlanan  bir nükleer santralin geleceğimizi  tehdit edecek olduğu gerçeğini  bölgede yaşayan halkın günlük hayatlarında konuşması ise  esas mesele, tek  yöntem şu; denizin de yelin de karası beklenir, hava biraz sakinleyince itinayla devam edilir. “Mesele” demişken Şimdiye dek Hopa’dan  Sinop’a kadar heryerde insanların günlük  hayatlarında konu olmayı başaran Hüseyin hakkındaki değerlendirmelerin hayali kahramanlarımız  Ayşe Teyze ‘yle Fahri Dayı  arasındaki versiyonu en basitinden şöyle olabilir mi acaba?
Ayşe Teyze: Bey, gördün mü kürekçiyi,bizim köye gelmiş şimdi de.
Fahri Dayı : Gördüm ya!
Ayşe Teyze : Zoru ne ola ki ?
Fahri Dayı: Atom santrali kurulacak ya ona tepki miymiş neymiş
Ayşe Teyze: Delinin zoruna bak hem de Hopa’dan çıkmış deyorlar.
Fahri Dayı: He ya zararlıymış nükleer santral, çernobil olduydu hani
Ayşe Teyze: yaa çernobil ,balık yememiştik hani kaç sene
Fahri Dayı: Ne balığı, çay içememiştik korkumuzdan çay!
Hüseyin’in haberini alanlar arasında, günlük hayat içinde bu kadarcık konuşma geçerse ne ala! O zaman atılan taş ürkütülen kurbağaya değmiş olur ; Nitekim  ilerleyen günlerde İnebolu dolaylarında konakladığı Gemiciler’de uğradığı bir kahvede yukarıdaki diyalogun bir benzeri Hüseyin ile yaşlı bir Amca  arasında geçecek ve Amca Hüseyin’e ne için kürek çektiğini soracak nükleer santral bu kadar kötü mü yani dedikten sonra bu eylemi için Hüseyin’e teşekkür edecekti .
abana

Hüseyin, 24 Eylül sabahı Karadeniz sahili boyunca uzanan otobanı paramparça eden kestane karası fırtınası dinip güneş yeniden yüzünü gösterince Ayancık’tan çıkıp Türkeliüzerinden Çatalzeytin’e geçti. Çok geçmeden, bir gün sonra da karayele teslim oldu ve bir kez daha günlerce denize çıkamadı . Artık Çatalzeytin’e yerleşip yaşamını orda sürdüreceğini düşünmeye başlamıştık ki nihayet hava ve deniz şartları düzeldi ve 30 Eylül itibariyle tekrar küreklere asıldı, öğle saatlerinde Abana ’ya vardı.  Orada kendisini aralarında Abana-Kastamonu basın mensuplarının da bulunduğu bir kalabalık karşıladı. Hüseyin burada gelenlere proje hakkında bilgilendirici açıklama yaptı. Akşam  Gemiciler’ de konakladı . Proje hedef tarihin gerisine düştüğü için ertesi gün yola çıktığında  İnebolu’ya girmesi mümkün olmadı,  Doğanyurt taraflarına ilerledi. Doğanyurt’a kadar geldiği hat üzerinde Doğu Karadeniz’de olduğu gibi bir otoban gürültüsü yoktu, tersine otoban dağların arkasından dolandığı için  doğanın ve sessizliğin hakim olduğu ortamda en çok rüzgarın sesinin çıktığına tanık oldu . Bugün  Hüseyin’in sandalı hala Doğanyurt’ta bir balıkçı baranağında, bu sefer de  karayelin hoş görüsünü bekliyor .  Hüseyin’in basın açıklaması yapacağı bir sonraki ana durağı ise  bir süredir termik santrallere karşı verdiği mücadeleyle gündemde olan öte yandan Unesco Dünya Miras Listesi ’ne girmesi layık görülen güzeller güzeli Amasra. Amasra’ya kalan mesafe 45 km.   Saatte 5 km gittiğini öngörürseniz  basit bir matematik hesabıyla Hüseyin’in  Amasra’ya  9 saatlik yolu var gibi  fakat, Karadeniz bu nasıl davranacağını kestirmek zor , en iyisi biz denizi takip eden havayı koklayan adamı izleyelim .
  • Hüseyin’i bu bağlantı dan takip edebilir; Projeye bu adres üzerinden katkıda bulunarak yerinizden kalkmadan  nükleersiz bir Türkiye için bir kürek de siz atabilirsiniz.



Pınar Demircan
(Yeşil Gazete)

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...