16 Şubat 2015 Pazartesi

Avrupa Parlamentosu Yeşiller eş başkanından Akkuyu ÇED’i için mektup

Avrupa Parlamentosu Yeşiller/Özgür İttifak Grubu Eş Başkanı ve Milletvekili anti-nükleer aktivist Rebeca Harms,  Enerji Bakanı Taner Yıldız‘a 28 Ocak 2015 tarihinde bir mektup yazarak Akkuyu Nükleer santralinin  Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu hakkında  itirazlara yol açan imza sahteciliği ve  inşaat izninin hemen verilmesine yönelik sorular sordu. Mektubu sizin için Türkçeleştirdik.
6
Avrupa Yeşiller Partisi Grup eşbaşkanı Rebecca Harms


Sayın Bakan Yıldız ,
Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan Türkiye’nin ilk nükleer santralinin Çevre Etki Değerlendirme Raporu’ndaki (ÇED) bazı usülsüzlük iddialarına istinaden aşağıdaki sorularımı makamınıza yönlendirmek arzusundayım.
Bildiğiniz gibi 1 Aralık 2014 tarihinde Türkiye Çevre Bakanlığı, ÇED raporunu resmi olarak kabul etti ve Akkuyu inşaatına başlanabileceğinin işaretini verdi.
Ocak ayı başında Türkiye medyasında, ÇED raporunun içinde  imza sahteciliği yapıldığına ve ÇED’in meşruiyetine itirazlar olduğuna dair haberler çıktı. Türkiye Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği’nin talebiyle gerçekleştirilen uzman analizi gösterdi ki rapor sürecinin farklı aşamalarında iki imza sahteciliği yapılmış bulunuyor. Analiz, Çevre bakanlığı tarafından resmi olarak kabul edilen ÇED raporundaki sahte imzaların, rapor  imza tarihinde  kurum personeli olmayan iki çalışana ait olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye medyasındaki haberlerden, Çevre Bakanlığının   nükleer santral tesisini  kurmakla yetkilendirilmiş olan Rosatom’dan raporun kabul edilmesi yönünde  büyük baskı gördüğünü anlıyoruz.
Bu durum  raporun geneline yönelik şüphelerin yanısıra  ÇED onayına göre verilen inşaat izninin meşruiyetine yönelik şüpheleri de arttırmaktadır. Böylesine önemli bir belgenin bir uzman görüşü alınmadan hazırlanması ve tüm maliyetleriyle hayata geçirilmeye çalışılması tam bir skandal olurdu.
Bununla birlikte 3000 sayfalık rapor onaylanmadan  önce kamuoyuna gerekli tartışma, inceleme ve değerlendirmeleri yapması için sadece 10 gün verilmişti. Herşeyin ötesinde uzmanlar,  nükleer atıklar için geçici depolama alanı ile nihai depolamadan sorumlu olacak tarafı tanımlayan bir alt anlaşmanın bulunmaması ve herhangi bir nükleer kaza yaşanması halinde radyasyondan etkilenen bölgede uygulamaya konacak bir tahliye planının olmaması gibi 2 kilit unsurun eksikliğine vurgu yapıyor.  Akkuyu depremsellik niteliği olan bir sahadır: Ecemiş fay hattı tesisin kurulması planlanan sahaya sadece 25 kilometre mesafededir. Sizin daha iyi bileceğiniz gibi geçmişte bölge pek çok şiddetli deprem tecrübe etmiştir.
En son Fukuşima faciası, bir depremin nükleer santrallerde dolayısıyla da çevre ve insanda nasıl bir tahribata yol açtığını gösterdi. Ne var ki hükümetiniz bu koşullarda nükleer santral tesisi girişiminde hâlâ ısrarcı.
Yukarıda bahsi geçen hususların ışığında Akkuyu girişimine hız verilmesine istinaden  sizden aşağıdaki soruların üzerinde durmanızı rica ediyoruz :
Projeye yönelik yukarıda bahsi geçen iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz? İddiaları göz önüne alacak mısınız?
Türkiye Hükümeti sınır ötesi etki yapabilecek Akkuyu girişimi hakkında komşularının bilgilenmesini nasıl sağlayacak? Türkiye Hükümeti  Espoo* Kongresinde taraflardan biri olmak niyeti taşıyor mu?
Akkuyu’da bir nükleer kaza olursa Kıbrıs ve Yunanistangibi komşu ülkelerin etkileneceği çok açıktır. Yunan ve Kıbrıs hükümetleri ile bir istişarede bulunmayı ve onları süreçteki gelişmeler hakkında mütemadiyen bilgilendirmeyi öngörüyor musunuz?
Çok Teşekkür ederim.
Saygılarımla,
Rebecca Harms
Yeşiller/Avrupa Parlementosu EFA Başkanı
*ESPOO (Sınıraşan Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesi) uluslararası anlaşma
Rebecca Harms kimdir? 1956’da doğdu. 2010 yılından itibaren Avrupa Parlamentosu Yeşiller Özgür İttifak Grubu Eş Başkanıdır. 
Almanya’nın nükleer atık sahasının bulunduğu Gorleben bölgesinde yaşamış biri olarak nükleer enerji üretimine karşıtlığını ilan etti. 2005 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) hazırladığı Çernobilin Sonuçları raporuna karşılık 2006’da 2 ingiliz bilim insanıyla alternatif olarak TORCH adında bir raporun hazırlanmasında işbirliği yapmıştır. 2011’de Fukuşima nükleer faciasının sonucunda  oluşan radyoaktif sızıntıların devam etmesine karşı aksiyon olarakAvrupa Birliği bünyesindeki liderler, 27 Avrupa Birliği üyesi ülkede nükleer güvenlik testlerine başlanması gerektiğine karar vermesini Harms “Bu testlerle nükleer enerji üretiminin değerlendirilmesine yeni kriterler gertirilmiş izlenimi vermeye çalışılıyor oysa amaç  aslında nükleer enerji için yeni bir kabul ortamı hazırlamaktır” diye eleştirmiştir.
Harms Türkiye’ye en son  6 Kasım 2014 tarihinde Yeşil Düşünce Derneği, Kıbrıslılar Bilim, Eğitim Sağlık ve Dayanışma Derneği (KİBES), nükleersiz.org ile birlikte çağrıcılarından olduğu “Nükleer Tehdit ve Akdeniz Havzasında Ortak Mücadele” panelin için konuşmacı olarak gelmişti. 
Haber ve çeviri: Pınar Demircan (Yeşil Gazete)

15 Şubat 2015 Pazar

Anıt Sayaç işlemeye devam ediyor, bir kadın daha katledildi…

Özgecan Aslan’ın ismi de eklenecek Anıt Sayaç‘a .
Şimdi aracı olup*  sizi bir Türkiye gerçeğiyle buluşturacağız, kadın kıyımının kümülatif görünümü bu çalışma ile karşınızda, acıları ise yüreklerimizde …
*Siteden aynen aktarıyoruz :
Anıt Sayaç

Anıt Sayaç, Türkiye’de kadına yönelik şiddetten ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden kurulmuş bir anıt ve her gün güncellenen bir sayaçtır.
Kadına yönelik şiddet olaylarında 2012 yılının Ocak ve Eylül ayları arasında 125 kadının hayatını kaybettiği açıklandı. Anıt Sayaç kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği böyle bir ortamda farkındalık yaratmak ve bilinmeyen verileri açığa kavuşturmak için düşünüldü. Ölen kadınlarımızın isimleriyle anılacağı bu web sitesi, kadına karşı şiddet konusunda toplumun duyarlılığını geliştirme projesi olmanının ötesinde ölen kadınlara adanmış bir anıttır.
Artış tehdidi tabiatında gizli bu sayaç, şiddetin sürekliliğinin de habercisidir. Kaygı veren bir artış, ağırlaşan bir birikim yanında, aciliyete davet eden bir geri sayım da var ‘Anıt Sayaç’ta. Sayaç attıkça umut eksilmekte; tane tane tükenmektedir.
‘Anıt Sayaç’ın’ ana sayfası anıtın kendisidir. 2013 yılında kadına yönelik şiddetten öldürülen kadınları gösteren sayaç ve öldürülen kadınların isimlerinden oluşan bir sayfa içeriği düzenlenmiştir. 2008-2013 yılları arasında öldürülen kadınların isimleriyle adeta bir duvar ören bu sayfa hergün güncellenecektir. İsimlerden oluşan bu duvarda, her yıl için değişik bir renk kullanılarak yıllar arasındaki farklılıkları göstermek amaçlanmıştır. Sayfada yer alan her bir kadın ismi aynı zamanda üzerine tıklandığında yeni bir sayfaya açılmaktadır.
Açıklama : Bu sitenin veri tabanın oluşturulmasında, 2012’de kadına yönelik şiddetten hayatını kaybeden kadınlara ait veriler konusunda Adalet Bakanlığı, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yapılan başvuruların sonuçsuz kalması üzerine 2008 – 2013 yılları arasındaki 5 yıllık süre için medya üzerinden yapılan bir tarama yapıldı. Sitede, bu taramanın sonuçlarının “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” ile karşılaştırılmasından sonra ortaya çıkan cinayet listesi kullanıldı. Kadın cinayetleri verileri derlenirken, aile içi şiddet veya kadına yönelik olmayan cinayetler listeye alınmadı. Kadın cinayeti olduğu sonradan anlaşılan Sinem Yurdanur cinayeti gibi olaylar da sayfaya güncellenerek eklendi. Burada sadece medya’da çıkan cinayetler kullanılıyor. Medya’nın bilmediği, bizim ulaşamadığımız bir sürü cinayetin olması mümkündür.
Ölen her bir kadın için ayrı bir sayfanın açılması ile birlikte kadının neden, kim tarafından öldürüldüğü, nasıl öldürüldüğü, devletten koruma talebinde bulunup bulunmadığı gibi bilgilerin yanısıra, cinayet hakkında medyada çıkan haberlere de ulaşılabilmektedir. Böylelikle her geçen yıl medyanın olayları ele alışındaki dil farkına da dikkat çekilmektedir
Anıt Sayaç için TIKLAYIN
(Yeşil Gazete)

10 Şubat 2015 Salı

Okinawa’ya kar bu sene Fukuşima’dan!

Okinawa, Japonya’nın en güneyi ve en sıcak bölgesidir. Yıl boyunca hava sıcaklığı hiç 18 derecenin altına düşmez. Karı sadece yılda bir kez paketten çıkan bir şey olarak görseler de, her çocuk gibi Okinawa’daki çocuklar da kar sever. Okinawa eyaletinin merkez ili Naha’ya her yıl Japonya’nın en kuzey bölgesi Hokkaido’dan kar gönderilir. “İyi Niyet Elçileri” eliyle teslim edilen kar, Okinawa’lı çocukların da kardan adam yapmanın, kar topu oynamanın zevkine varmasını sağlar.

Fukuşima’dan hediye

Fukuşima'danhediye karla çocuklar eğleniyorFakat bir değişiklik var, bu senenin “iyi niyet elçileri”  Fukuşima’dan geldi. 6.sınıftan 2 çocuk 6 şubat günü Naha Shikinaen İlkokulunu ziyaret ederek Fukuşima’dan getirdikleri “kar” hediyesini sundu. Yaklaşık 120 çocuk kar paketini açtıkları gibi kar topu oynamaya, kardan adam yapmaya başladı, kuzey eyaletlerdeki çocuklar kadar eğlendi.
Ayaklarını karın içine hapsedip soğuğa dayanıklılığını ölçmeye çalışan 12 yaşındaki Masane, bu şekilde daha güçlü olabileceğini umuyor ve heyecanla “Okinawa’da kar yağmadığı için karla oynamak çok garip” diyor. Rinna adında 11 yaşında bir kız öğrenci ise “Ocak ayında Şekerkamışı elçisi olarak Fukuşima’ya gönderilmiştim, o zaman orda kar topu oynamıştım”diye söylüyor.
Fukuşima’dan gelen İyi Niyet Elçileri, 12 yaşındaki Hanako  ve Daiki ise Fukuşima’nın 1 metre karla kaplı Inawashiroilçesinden geldiklerini söylerken Okinawa’lı çocukların karla bu kadar oynamalarına şaşırdıklarını “umduğumuzdan daha da aşırı bir mutluluk yaşıyorlar,  inanamıyoruz” şeklinde ifade ediyor.

4 yıldan beri her gün 400 ton radyoaktif atık su

Çocuklara bu sene karın gönderildiği Fukuşima eyaleti, 11 Mart 2011 yılında Fukuşima’da şiddetli depremin sebep olduğu nükleer santral kazasının yaşandığı bölge. Nükleer kaza sonucunda ölenlerin ayrı bir tasnifi yapılmadığı için radyasyondan ölenler dahil bugüne toplam kaybın 20 bin kişiye yakın olduğu biliniyor. Kazadan sonra çocuklarda tiroit kanseri kazanın öncesinde milyonda bir görülürken artık, 3000 çocukta bir rastlanan hastalık haline gelmiş durumda. Bugün kazanın üstünden 4 yıl geçmiş olmasına rağmen halen daha bir reaktörden 400 ton radyoaktif su okyanusa akıyor. Nükleer santraldeki reaktörün yakıtı olan Nükleer yakıt çubuklarının, sürekli olarak denizden çekilen suyla soğutulması gerekir, dolayısıyla patlamamanın olduğu reaktörün içindeki yakıt çubuklarını soğutan suyun atmosfere karışması, yağmur ve kar olup karasal radyoaktiviteye sebep olması da önlenemez, soğutma suyu çekildiği kaynağa geri akıtılmak suretiyle devir daim ettirilmek zorundadır. Kazadan bugüne kadar yağmur suyu 43 milyon ton radyoaktif toprak karışımı katı atık meydana getirmiştir.
Bu uygulama, Fukuşima’nın radyasyon gerçeğini unutturmaya çalışmalarına çocukları katmaya devam ettiğini gösteriyor. Geçen sene de çocukların Fukuşima’da pirinç tarlalarında fotoğrafları çekilmişti.
(Yeşil Gazete, Nükleersiz.org, Okinawatimes)

2 Şubat 2015 Pazartesi

Kazuhiko Kobayashi: “Fukuşima’daki çocuklarda tiroit kanseri çok fazla artıyor”

Kazuhiko Kobayashi, 11 Mart 2011 Fukuşima Nükleer Santral faciasından sonra  Japon hükümetinin sakladığı gerçekleri ve nükleer santrallerin tolere edilemeyen, canlı hayatını tehdit eden  etkilerini anlatmak amacıyla dünya çapında nükleer karşıtı panellere davet edilen, bu uğurda mücadele veren isimlerden birisi. Yeşil Gazete olarak kendisinin birkaç ay önceki İstanbul ziyaretini fırsat bilip siz okuyucularımız için  radyoaktivite kaynaklı sağlık sorunları ile nükleer santraller üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Bay Kobayashi ‘den nükleer santraller kurma planları  yapan Türkiye’ye bir de özel mesaj var.
Nükleer santrallerin enerji kaynağı olarak değerlendirilmesini tarihlendirseniz ne kadar geçmişe gitmek gerekir?
Aslında herşey 2. Dünya Savaşı’ndan önce Pasifik Okyanusunda gerçekleştirilen nükleer silah denemeleriyle başlamıştır.  Atom bombasının Japonya’ya atılması ise bu kitle imha silahlarının insan üstünde kullanılmasının nasıl sonuç verdiğini anlamaya dönük  bi nevi deney olarak gerçekleştirilmiştir. Atom bombasının insan üzerindeki etkilerini anlamayı sağlayacak verilerin  Hiroşima ve Nagazaki’de kurulan araştırma merkezleri kanalıyla toplanması sağlanmıştır ve ne yazık ki elde edilen  veriler ne Japonya ne de başka bir ülke ile paylaşılmıştır.
1946 yılındaAmerika Başkanı Eisenhower, atom bombası atmış olan bir ülke imajını silmek için Birleşmiş Milletler’e  “Barış için Atom” önerisinde bulunmuştur. 1954’te bu öneri kabul edilmiş ve  tüm dünyada nükleer santrallerden yetkili tek organ olarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) kurulmuştur .
Diyorsunuz ki nükleer santraller IAEA kurulduktan sonra yavaş yavaş enerji santrali bahanesiyle dünyada yayılmaya başladı .
Aynen öyle.
fuku cocuk
Peki Fukuşima nükleer  kazası  sonrasında neler yaşandı? Neticede Hiroşima’ya atom bombasının atıldığı yıllara göre iletişim araçları gelişkin; Japonya’daki araştırmacı ve nükleer uzmanlar sayıca çok ve  konularında uzman… Bu bağlamda radyasyonun insan üzerindeki etkilerini anlamak için Fukuşima’da  ne gibi araştırmalar yapılıyor?
Evet, dönem farklı ama 1945’teki gibi bu sefer de IAEA  Fukushima’da bir araştırma üssü kurdu  ve 2011 Mart ayını izleyen süreçte bölgede radyasyona maruz kalan çocuklar üzerinde başlattığı  incelemelere devam ediyor; bu araştırmayı yapmak için Fukuşima’daki toplam 300.000 çocuk bölgeden dışarı çıkarılmadan inceleniyor, araştırmaya engel olunmasın diye çocukların bölgeden çıkmasına izin dahi verilmiyor, onlar için önemli olan  kimin ne kadar zarar gördüğünün verisini kendileri için toplamak. Bölgedeki bir sivil toplum örgütü  o günlerde Fukuşima’dan çıkamayan bu çocukların en azından 1 hafta uzaklaşmasında kendilerine destek olmamı istedi; ben de Avrupa’da konuşmacı olarak katıldığım panellerde bağış toplayarak Fukuşima’daki mağdur çocukların anneleriyle Tokyo’nun güneyinde Izu adasına göndermek için 15.000 avro bağış topladım.
Orada beni çok etkileyen bir şey oldu;  bir çocuk gelip dışarıda bahçede oyun oynayabildiği için teşekkür etti.*
*Fukuşima nükleer santral kazasından sonra ebeveynler uzmanların tavsiyesiyle çocuklarının bahçede oynamasını onların iyiliği için yasaklıyor.
Dünya insanının sağlığıyla ilgilenmek, araştırmalar yaparak bültenler çıkaran Dünya Sağlık Örgütü- World Health Organisation (WHO) Fukuşima’da herhangi bir araştırmada bulunmuyor mu?
WHO dünyadaki insanların sağlığını takip etmek için kurulan bir organizasyondur, ancak nükleer enerji mafyasının girişimleri neticesinde WHO’nun nükleer santraller, radyasyon ve sağlık konusunda herhangi bir değerlendirme yapma yetkisi yoktur. Zaten 1954’te Birleşmiş Milletler eliyle IAEA kurulduktan sonra WHO ile sınırsız süreli sözleşme yapılmıştır ve  nükleer enerjinin, radyasyonun  sağlık üzerindeki etkileri de IAEA tarafından ele alınmaktadır.
Örneğin 1946-1957  yılları arasında Pasifik okyanusunda 67 ayrı atom bombası denemesi yapılmıştır. Bildiğiniz gibi bunlardan biri Bikini adasında yapılan nükleer silah testidir. Japon hükümeti tarafından  997 balıkçı teknesinin mağduriyet yaşadığı açıklanmıştır oysa gerçek rakam çok daha fazladır.   Bunu yapılan bir araştırmaya dayanarak söylüyorum. Elbette resmi bir araştırmadan bahsetmiyorum, gerçekler Shikoku’da bir sivil toplum örgütüyle işbirliği yapan üniversite öğrenci ve  öğretmenlerinden oluşan  gönüllü bir ekibin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Gönüllüler bu  çalışmayı kazada mağduriyet yaşamış balıkçıların evlerini ziyaret ederek gerçekleştirdi. Netice Bikini adası civarına atılan atom bombasının etkilerine maruz kalanların sayısının  997 değil bunun 2-3 katı olduğunu gösteriyor çünkü azıcık radyasyon bile mağdurun çocuklarının, torunlarının doğuştan çeşitli kan hastalıkları, lösemi gibi mağduriyetler yaşamasına sebep olabiliyor.
Fukuşima nükleer santral faciasından sonra en belirgin sağlık problemi nedir?
Fukuşima’da toplam 300.000  çocuk var, Fukuşima öncesinde tiroit kanseri vakası milyonda bir görülürdü bugün tiroit kanseri teşhisi konmuş 100 çocuk var (Bay Kobayashi ağlıyor).
Sadece 3,5 yıl sonra tiroit kanserinin her 3000 çocuğun birinde  görüldüğünü anlıyoruz. Çocukta görülen tiroit kanseri oranı önümüzdeki 10 yılda  çok daha fazla artacak fakat sebebin Fukuşima nükleer santral faciası olduğu kanıtlanamıyor. 20-30 yıl sonra yetişkinlerde de kanser vakaları çok artmış olacak ve o zaman sorumlular bulunamayacak, iktidarlar, şirket yetkilileri değişmiş olacak.
Türkiye’nin de hem kuzeyinde hem güneyinde nükleer santral kurulması planlanıyor. Türkiye insanına bir mesajınız var mı?
İnsan eliyle kurulmuş olup da 100 yıl güvenliliğini koruyan bir teknoloji yoktur.
Bu sebeple en çok kaza olursa kazanın zararlarını atlatmaya yönelik hazırlıklar neler buna bakmak lazım. Fakat, nükleer santral böyle bir güvenlik sözkonusu değildir, hiçbir teknoloji de güvenlik garantisi sunamıyor. Nükleer santral patlarsa çok yüksek olasılıkla atmosfere yayılan izotoplar canlıların DNA yapısını bozar, radyasyonun direkt etkisine maruz kalmaya da gerek yoktur; yıllar sonra çocuklarınızda, torunlarınızda DNA bozukluğuna rastlamanız mümkündür. Kısacası ileriki dönemlerde çocuklarınız ve torunlarınız yapısal bozuklukla, çok ağır hastalıklarla dünyaya gelebilir . Unutmayın ki radyasyonun dünyaya yayılması sadece insan DNA’sını bozmayacak, dünyadaki  radyoaktif kirliliği artırması neticesinde eski sağlıklı hayatlarımızı çok özlüyor olacağız. Dünya barışını tehdit eden nükleer silahlanma ve onun basamağı olan nükleer santrallerin tehlike boyutu politikacılar, kapitalist sistemden beslenen büyük şirketlerin yöneticileri ile sermaye sahipleri tarafından  saklanarak bu günlere gelmiştir.
Çernobil ve Fukuşima’nın kurbanları önümüzdeki on yıllarda artmaya devam edecek.  Türkiye’deki dostlarımın şunu bilmesini isterim ki nükleer silah ve santrallerle ilgili bir kaza yaşanırsa karşılaşacağınız zararın ne  sonu, ne sınırı vardır ve dünyada nükleer silah kullanımı insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Ülkenizde nükleer santral kurulması planları da bu suça bir hazırlıktır ve bu planların işlemesine izin vermeniz ülkenizin geleceğini, çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini tehdit etmektedir.  Bu sebeple geleceğiniz için lütfen toplumsal olarak nükleer santrallere karşı çıkın.
Biz dünyanın dört bir yanında farklı hayatlar süren insanlar, şimdi ve yarınlarımız için risk teşkil eden nükleer silah ve santrallerin  hayatımızdan çıkmasını ancak ve ancak elbirliğiyle gerçekleştirebiliriz.

Kazuhiko Kobayashi
Kazuhiko Kobayashi
Kazuhiko Kobayashi 1946  yılında Tokyo’da doğdu. 2. Dünya Savaşı’nı bitiren, Amerika’nın Hiroşima ve Nagazaki’ye  attığı bombalar onu nükleer gereçeğiyle tanıştırdı. Lisans eğitimini Almanca üzerine yapıp 22 yaşında gittiği Almanya’da hayatının 29 yılını geçirdi. Bugün Almanya’da doğup orada yaşamakta olan biri fizikçi diğeri psikiyatrist  2 yetişkin çocuğu var.  Alman Japonlar’la iş yapmanın püf noktalarını  anlattığı “Japonya ile iş yapmak” adında Almanca bir kitap yazdı, Japon-Alman şirketleri arasında danışmanlık yaptı. 1997 yılı itibariyle  Japonya’ya  dönüş yaptı, bir süre Almanya-Japonya arası serbest ticaretle ilgilendi. 1997 yılında Japonya’ya döndükten sonra kendisini çevre, yoksulluk, ırksal ve dinsel çatışmalar, nefret suçları, nükleer silahların yıkıcılığı, nükleer santraller gibi sorunlarla mücadeleye  adayan Bay Kobayashi, modern toplumlarda ucu kapitalizme dayanan  her tür soruna çözüm getirmeye uğraşıyor.
Röportaj: Pınar Demircan (Yeşil Gazete)

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...