Fukuşima’dayız. Aklımızda Fukuşima İzlenimleri(1)’de bahsettiğim otobüsün camından seyrederek içinden geçtiğimiz İitatemachi, Namie , Minamisoma …Bu kez orada faciayı yaşayanların isyanlarına destek vereceğiz. Dolayısıyla bu yazımda size Fukuşima’da katıldığımız iki farklı eylemden bahsedeceğim. Biri 11 Martta Fukuşima şehir merkezinde bir sokak eylemi, festival yürüyüşü gibi rengarenk çeşit çeşit kostümler içinde insanların “Nükleere hayır!” nidasını yansıtacak. Diğeri ise ilkinden 3 gün sonra 14 Martta yapılmış olacak. Fukuşima’nın faciayı nasıl algıladığını ve değerlendirdiğini bize gösteren referans özelliği taşıyacak.
Merakla beklediğimiz sokak eylemi Fukuşima Kültür Merkezindeki anma töreninden sonra başladı. Farklı ülkelerden gelen bizler sahneye davet edilerek kısa kısa Fukuşima faciası hakkındaki düşüncelerimizi ifade ettik, ortak temennimiz başka Fukuşima facialarının yaşanmamasıydı . Töreni 4 yıl öncesinde verilen kayıplar için saygı duruşu takip etti. Yürüyüş yaklaşık 100 kişilik bir katılımla başladı ilerleyen saatlerde kortej 300 kişiye ulaştı. Yürüyüşe eşlik eden 2-3 polisin yegane görevi araç trafiğine karşı kortej güvenliğini sağlamaktan ibaretti. .
Yürüyüş boyunca farklı insanlarla konuşma fırsatım oldu. Örneğin okul çocuklarıyla konuştum, onlara, “Fukuşima’da çocuk olmayı” sordum, bana eve kapanıp hasır zeminde oyun oynamaktan sıkıldıklarını anlattılar, toprağı, açık havayı özlemişlerdi. Radyasyondan korktuklarını söylediler, göze de görünmediği için nerede olduğunu anlamıyorlarmış bu da onları hep dikkatli olmak zorunda bırakıyormuş, annelerinin tembihlerinden çok sıkılmışlar. Bu yürüyüşü deneyimlediğimiz haftanın sonunda Tokyo’da tanıştığım bir sivil toplum örgütünün son dönem misyonunun özellikle Fukuşima’daki çocuklara dışarda oyun oynayabilecekleri günübirlik seyahatler düzenlemek olduğunu öğrenecek, doğal olarak bu çocukları, onların yüzlerini, ifadelerini hatırlayacaktım.
Eylem sırasında değişik kostümler boy gösterdiği için yüzünü peçeyle kapatmış bedevi görüntüsü veren bir adam dikkatimi çekti. Önümüzdeki süreçte eylemlerde yüz kapatmanın terör eylemi sayılacağı kanuni düzenlemelerin yolda olması algıda seçicilik yaratmıştır diye düşünsem de bu adamın ne kadar coşkuyla korteji götürdüğünü, oradaki varlığının altını çizdiğini farketmem yanına yaklaşıp ona neden bu kostümü seçtiğini sormamı gerektirdi.
Cevap tahmin ettiğim gibiydi: Bu vatandaş, bir devlet memuru olduğu için yaptığı eylemin sonuçlarından korkuyordu ve işinden olmamak için kimliğini gizlemesi gerekiyordu. Sonraki günlerde aldığım bilgilerle de birleştiği üzere aslında Japonya’da da insanların gözaltına alınması, eylemlerinden dolayı işlerinden atılmaları pek sık karşılaştıkları bir gerçekti ve bu durum onları hayatlarını idame ettirmekle varlıklarını kanıtlamak arasındaki tercihte çaresiz bırakıyordu .
Yaklaşık 2 saat yüründü, nihai olarak valiliğin yakınlarında bir alışveriş merkezi önünde de yürüyüşün anlam ve önemini ifade eden açıklama okundu
Diğer eylem İki gün sonra 14 Mart günü Fukuşima’da bir spor kompleksinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 6 bin kişinin katıldığı yazar, aktivist, öğretmen, yerel yöneticilerin sunum ve konuşmalardan oluşan program süresince konuşmalarından en çok etkilendiklerim: İki kadın yazar, biri “Sayonara Genpatsu” (Güle güle nükleer santral) hareketini başlatan Keiko Ochiai, diğeri Fukuşima faciasında kadınların mücadelesine dair “Bu da mı günah değil? /Lütfen Fukuşima’nın çığlığına kulak verin! ”adlı İngilizce basıkısı da yeni çıkmış olan Fukuşimadaki kadınların emeğiyle hazırlanan kitabın yazarlarından Ruiko Mutou . Bir budist tapınağı rahibi, bir de Fukuşima Üniversitesinden Finans Profesörü Shuji Shimizu . Bu insanların hepsi konuya farklı açılardan değinerek nükleer santral kazasının hayatlarını nasıl etkilediğini anlattı, ortak mesaj pek tabi ki “nükleer santrallere karşı hep birlikte mücadele edelim” idi, bu konuşmalardan aldığım notları sizlere de aktarmak isterim.
Yazar Ochiai dedi ki “Nükleer santral ayrımcılık yaptığı için problemdir , savaşlar ayrımcılık yaptığı için problemdir çünkü birileri ölür ve birilerinin ölmesinden başka birileri fayda sağlar. Bize unutturulmak istenen şeyler var, olimpiyatların Tokyo’da yapılacak olmasıyla, kalkınma yalanlarıyla kandırılıyoruz. Bugün Fukuşima’da mağdur olanlarla dayanışma günüdür, kapıda durmayın içeri girin, Fukuşima’daki arkadaşınızın yanında olun onun size ihtiyacı var”.
Yazar Mutou ise kaza sonrası bilançoyu özetleyerek başladı konuşmasına. “Bugün nükleer santralde 7 bin kişi çalıştırılıyor; çocukların çalışıtırlması da problem hatta 13 yaşındaki bir çocuğun 3 bin Yene (yaklaşık 30 dolar) çalıştırılması gibi olaylar da yaşadık hatırlarsınız; Radyoaktif atık su denize akıtılıyor, o denizde geçen sene çocuklar yüzdürüldühatırlarsınız: radyoaktif bölgede yollar yapılıyor, insanların otomobilleriyle bu yollardan geçmesine izin veriliyor. Tüm bunlar bize gerçeğin unutturulması için yapılıyor, bizler şimdi ve şu anda bir daha ülkemizde nükleer santrallerin çalıştırılmaması için birlik olmalı, dünyadaki nükleer santrallerin de kapatılması için mücadele etmeliyiz”.
Rahip “Doğal olanın bozulması dinimiz gereği kabul edilemez .İnsnaların yaşamlarını etkilediler, onları bir daha evlerine dönmeden prefabrik evlerde yaşamak zorunda bıraktılar. Kirliliğin bertarafı çalışmaları tamamen yalandan ibaret.”dedi
Fukuşima Universitesinden Profesör Shimizu ise doğal olarak problemi finansal açıdan ele alarak dedi ki “Nükleer santral kazasının maliyeti bizlerin vergisiyle ödeniyor, kazadan beri bu santraller kapalı peki bu santraller için yapılan ödemeler bitti mi? Hayır aynen devam ediyor. Üstelik santrallerin yeniden çalıştırılması için yeni teknolojik yatırımlar yapılıyor ve bu meblağlar da bizlerin vergisiyle ödeniyor. Bu durum devletin yaklaşım ve düşünce şeklinin değişmediğini gösteriyor. Bu sistem öyle üstesinden kolay gelinecek bir sistem değil. Biz yaşadığımız sürece bu sistemin son bulması için gayret göstermeliyiz.”
Tören bitince yurt dışından, şehir dışından katılan olup olmadığı sorulunca, salondaki bir anti nükleer grubun bize hediye ettiği “Fukuşima’da yaşamak istiyorum” forması üstümüzde ayağa kalktık ve salondan büyük alkış aldık. Japonların ne kadar organize bir toplum olduğunu bilenler için spor salonunda gerçekleştirilen eylem aslında hiç sıradışı değil. Organizasyon komitesi her hangi bir şiddet , hareket ,aksiyon olmaksızın konuşmalardan oluşan eylemi organize etmek ve sonraki eylemlerine kaynak bulmak için bağış toplayarak törenin sonunda toplam 1 milyon yen elde etti. Toplanan miktar anons edilince salonda büyük bir alkış koptu. Demek istediğim, miktar huzursuzlukla değil coşkuyla karşılandı. Meblağın büyüklüğü olayın ne kadar desteklendiğinin maddi bir göstergesiydi. Nükleersiz Türkiye için Kürekle Karadeniz eyleminde fonlabeni ile aslında bu yapılacaktı. Maddi destek manevi desteğin somut göstergesi olacaktı. Fakat bizim ülkemizde yanlış anlamalar çok mümkündü. Bu noktada Japonya’da sivil toplum örgütlerinin yegane finansal kaynaklarının “bağış” olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Hiç şüphesiz bağış yapma lüksü olan, hayat standartları bizimkinden iyi olan bir toplumdan bahsediyorsak da insanların birbirine duyduğu güven ve saygıyı bir kez daha derinden hissettim ve pek tabii olarak bizdeki uygulamalarla da mukayese ettim. Japonların spor salonunda 1 milyon yen (10 bin dolar) bağış topladıklarını salonda kopan alkışlarla kutlamaları, bana karşılıklı güven tesis etmenin önemini düşündürdü. Peki bağış yöntemi baş ağrıtıyorsa, üstüne üyelerinin meslek odalarına ödediği aidatları kesmek suretiyle hükümet, kendi karar ve yönetim erkine karşı çıkılmasını önlemek adına meslek odalarının gücünü azaltıyorsa Türkiye’deki sivil toplum örgütleri nereden kaynak bulacaktı? Bazı kurum ve kuruluşların hibesi yoluyla elde edilen imkanlar ise tam tersine organizasyonun özgürlüğünü kısıtlayıp yönetim ve idaresinde sapmalara, parayı verenin düdüğü çalmasına neden olmuyor muydu? Öyle sanıyorum ki kaynağı anonimleştirmek sivil toplum örgütlerinin aldığı desteğin politik kullanımını önleyecek yegane yöntem. Sorunun çözümü toplumdaki güven sorunu şeffaflıkla giderebilmekte yatsa da ilk adım o örgüte bir şans vermek.
Bir sonraki yazı, Fukuşima’dan İzlenimler (3) :Nükleer Facia sonrasında Değişen Hayatlar
Pınar Demircan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder