7 Ocak 2021 Perşembe

[2020’nin ardından] Nükleer enerjinin maskesi düştü, zirvede nükleer enerjiyle sıvanamayan güneş!

 2020, Covid 19 korkusu nedeniyle  dünya genelinde maske ile tanışılan bir yıl olurken, nükleer enerji açısından tam tersi şekilde gelişti. Nükleer enerji santrallerinin özellikle güneş enerjisi yatırımları karşısındaki dezavantajlı konumu inkar edilemez düzeye geldi, nükleer santrallerin maskesi düştü.



2020, nükleer santrallerin promosyoncuları tarafından bile “yenilenebilir enerji” şeklinde lanse edilmesinden vazgeçtiği, güneş enerjisinin maliyet ve verimlilik hesaplarıyla zirveye oturduğu bir yıl oldu. Uzunca bir süre “karbonsuz enerji” olarak tanıtılan, direkt karbon salmasa dahi direkt radyasyon salan, gerek denizin gerekse atmosferin sıcaklık artışını tırmandıran etkileriyle nükleer yakıt çevrimi  içinde küresel negatif etkilere haiz olan atık sorunu genel anlamda yani dünya çapında deneyimlenmediği için yeterince anlaşılamayan  nükleer enerji, bu açılardan değilse de kârlılık planlarını desteklemediği için sınıfta kaldı.  Nihayet nükleer karşıtlarının yıllardır haykırdığı bir gerçeği iş insanları da kaçınılmaz şekilde ve yüksek sesle kabul etti: Nükleer enerji tesisinin inşaatı maliyetlidir, pahalıdır, uzun sürer; nükleer enerji üretimi  maliyetlidir, verimli değildir, risklidir, öngörülemeyen maddi manevi maliyetlere enerji üretimi dışındaki motivasyonlar için katlanmak demektir.

Buna ek olarak 2020, özellikle yaz aylarında günümüzün bir gerçeği olan iklim değişikliği şartlarında soğutma suyunu göl ve nehirlerden alan nükleer santrallerin devreden çıkarıldığı, enerji üretiminin durdurulduğu bir yıl oldu.  Otuz kırk yıl önce yüksek maliyetlere, uzun inşaat sürelerine katlanılarak inşa edilen santrallerin yılda iki üç ay üretimin durduruldu. Özetle nükleer santrallerin verimliliği bırakın zararına yatırım anlamına geldiği anlaşıldı. “Ne için, kim için  nükleer enerji? ” sorusu yatırımcılar tarafından da sorulur oldu.

Aralık ayında, Uluslararası Enerji Ajansı (UEA)Başkanı Fatih Birol Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından organize edilen benim de katıldığım sanal toplantıda yeni dönemin rüzgarının yenilenebilir enerji kaynaklarından özellikle güneş enerjisinden yana eseceğini ilan ederek nükleer enerjiye ekonominin değil, devlet(ler)in ilgi ve motivasyonunun  olduğunu açıkça teslim etti.



Güneş enerjisinin maliyeti yüzde 89, rüzgar enerjisinin maliyeti yüzde 70 azalırken nükleer enerjinin maliyetleri yüzde 26 arttı.

Nükleer enerjinin çoktan geriye düştüğünü geçmiş yıllarda da aktardığımız gibi bu sene de Yeşil Gazete okurları için Eylül ayında Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu‘nu değerlendirme yazımızla paylaşmıştık. Raporda nükleer enerji santrallerinin kurulum ve işletim süreçlerinin, kaynağını doğadan alan ve doğada sınırsız bulunan rüzgar ve güneş enerjilerine göre çok geriye düştüğü şu cümleyle özetleniyordu: Güneş enerjisinin maliyeti yüzde 89, rüzgar enerjisinin maliyeti yüzde 70 azalırken nükleer enerjinin maliyetleri yüzde 26 arttı.

Mart 2020’de TENMAK kuruldu

Dünya ve Türkiye’deki yatırımcılar yüzünü güneşe dönerken 2020, hükümetin ve hükümetin açtığı yasal zeminde yükselen şirketlerin madencilik ve kirli enerji yatırımlarına yöneldiği bir yıl oldu. Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Resmi Gazete’de yayımlanarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile ilgili özel bütçeli Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) kuruldu.

2019’da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden bir ay önce, KHK ile kurularak başkanının Cumhurbaşkanı olduğu Nükleer Düzenleme Kurumu‘nun (NDK) kurulmasıyla Türkiye’nin nükleer enerji yatırımlarının hafızası  sayılan ve hiç bir bakanlığa bağlı olmayan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) lağvedilmişti. TENMAK’ın kurulmasıyla birlikte de tekrar ve tamamen kapatıldı. TAEK çalışanlarının bir kısmının TENMAK bünyesine alındığı açıklandı. Mart ayında yapılan bu kurumsal değişimi müteakip belli  şirketlerin madencilik faaliyetleri, yatırımları agresifleşti.

 Akkuyu NGS inşaatı engel tanımadı

2020, güneş enerjisi dünya genelinde zirveye tırmanırken ironik şekilde yılda 300 gün güneş alan Mersin‘de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin (NGS) inşaatına devam edilen bir yıl oldu. Bir yıl önce başlanan reaktör inşaatı hızla tamamlanarak üçüncü reaktör için de inşaat lisansı verildi.



Akkuyu NGS’de işçilerle üst fotograflarda yöneticilerin yemekhane koşulları

Birinci reaktörün Cumhuriyet’in ilan edilişinin 100. yılına denk getirilecek şekilde 2023’te operasyona başlatılması hedefi doğrultusunda, işçilerin Covid 19’a yakalanması riskine karşı şantiyenin yemekhanesinde bir önlem alınmadığına şahit olduk. Çalışanlar mesafesiz  koşullarda yemek yerken aynı işletmede üst düzey yöneticilere özel koşulların tasarlandığını görmek Akkuyu NGS’de emekçilerin hayatlarının hiçe sayılmasının yanı sıra ayrımcılık yapıldığının da ispatı oldu. Üst düzey yöneticilerin içinde Rusların varlığı Ruslara ait bir işletmede çalışan Türk emekçilerin milliyetçilik üzerinden de ayrımcılığa maruz kalmış olabileceğini düşündürdü.

Bir önceki yıl iki defa vuku bulan temel çatlamasının geçiştirildiği Akkuyu NGS şantiyesinde emekçilerin sağlık ve selametinin  önemsenmemesi,  olur da üretime geçilirse halk sağlığının da hiçe sayılacağının emaresiydi.

VVER 1200’ün teknik sorunları 

2020’de ucu Akkuyu NGS’ ye dokunan bir olay da Belarus‘ta yaşandı. Akkuyu NGS’de kullanılacak olan aynı tip VVER 1200 reaktörü Ostravetz Nükleer Santrali‘nin inşa edilmiş tek reaktörü elektrik iletim hatlarında oluşan bir problem nedeniyle operasyona başladıktan bir ay sonra devreden çıkarıldı.

Tekrar devreye alındıktan hemen sonra da soğutma suyu sistemi arızalanan bu reaktör, komşu ülke Litvanya’yı alarma geçirdi. Litvanya tepki olarak Belarus’tan elektrik ithalatını durdururken başkentte halka valilik tarafından evlerden çıkmamaya hazırlıklı olunacak şekilde gıda stoklaması söylendi. Belarus’ta ise devletin kendi yurttaşları için herhangi bir önlem almaması ve acil durum çağrısı yapmaması nükleer santraller söz konusuysa devletlerin istikrarı korumak için halk sağlığını yok saymasının diğer bir örneği oldu.

Sinop NGS ÇED’i onaylandı, yurttaşlar davacı

2020’de Akkuyu NGS’nin ardından Türkiye’nin ikinci nükleer santralinin kurulması için seçilen Sinop’ta hareketli günler yaşandı. İki yıl önce 6 Şubat’ta halkın katılamadığı halkın katılımı toplantısına tepki olarak Valilik önündeki protestolara katılan Sinop Nükleer Karşıtı Platform üyelerine karşı açılan dava geçen yıl bu zamanlarda görüldü ve iki ay sonra da beraatle sonuçlandı.




Beraat haberinden iki ay sonra ise Sinop Nükleer Santrali için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanarak askıya çıkarıldığı öğrenildi. Böylece 2018 yılında Türkiye ile imzaladığı Hükümetlerarası Anlaşmadan çekilmiş olan Japonya ile yapılmış bu anlaşmaya dayandırılarak projeyi inşa edecek şirket dahi belli olmaksızın “farazi bir reaktör tipine yönelik” hazırlanmış olan ÇED, skandal şekilde onaylanmış oldu. ÇED’e karşı dava açan Sinop Nükleer Karşıtı Platform, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar son bir yıldır yoğun şekilde yaşanan ekonomik darboğaza rağmen bilirkişi ücretini karşılamak üzere yeni yılda hukukun tecelli etmesini umarak dayanışma gösterdiler.

Çernobil ve Fukuşima ekosistemi zehirlemeye devam ediyor

Dünyaya baktığımızda 2020, nükleer enerji üretim tesislerinin tüm dünya için nasıl bir tehdit anlamına geldiğini, 34 yıl önce meydana gelen Çernobil felaketi ve 9 yıl önce başlayan Fukuşima nükleer felaketiyle anıldığı bir diğer yıl oldu. Çernobil bölgesindeki kızıl ormanda çıkan yangınlar radyoaktivitenin ekosisteme yine yeniden karışma riskini gündeme getirirken, Fukuşima nükleer felaketi de onlarca belki yüzlerce yıl boyunca her yangın, tayfun, sel gibi doğa olaylarının eşliğinde bölgedeki radyoaktif kirliliğin hareketlenerek ekosistemde yayılımına, dolayısıyla  riskin yeniden üretimine yol açtı.



2020’de Fukuşima Nükleer Santral sahasındaki silolarda biriktirilmiş olan 1 milyon 200 bin ton radyoaktif suyun denize boşaltılması ihtimali  tekrar  gündeme geldi. Fukuşima santral arazisinde bu siloların depolanacağı alan kalmayacağı gerekçesiyle mevcut miktarın denize boşaltılma girişimi 2021’de de devam edecek görünüyor.

Covid 19 Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nı 2021’e erteledi

Fukuşima’da, Japon hükümetinin inkar ettiği radyoaktivite gerçeği açısından yegane olumlu gelişme, tüm bu radyoaktif kirlilik ve risklere rağmen “Fukuşima’da radyasyon yoktur” iddiasının teyidi  için gerçekleştirilmek istenen Olimpiyat oyunlarının Covid- 19 nedeniyle 2021 yılının Haziran ayına ertelenmesi oldu.

Arap yarımadası’nın ilk reaktörü

2020, enerji yatırımlarına nükleerle devam etmenin mantıksızlığını ortaya koyarken Birleşik Arap Emirlikleri‘nin Barakah Nükleer Enerji Santrali‘nin faaliyete geçtiğini duyurmasıyla Arap yarımadası nükleer yarımada oldu.  Arap dünyasının ilk nükleer santrali olma özelliğini taşıyan bu santral, Güney Kore Elektrik Şirketi (KEPCO) ve Emirates Nuclear Energy Corporation (ENEC) ortaklığıyla kuruldu.



Arap yarımadası nükleer yarımadaya dönüşürken Basra Körfezi’nin karşı yakasındaki İran‘ın Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi‘nde İran haber kaynaklarınca ABD ve İsrail tarafından düzenlenen bir sabotaj olarak değerlendirilen bir patlama meydana geldi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı‘nın (IAEA) açıklaması, sabotaj ihtimalini destekler şekilde; “İran’ın nükleer anlaşmanın dışına çıkarak %3,5 yerine %4,5 civarındaki uranyum zenginleştirmesi rahatsızlık vericiydi” şeklinde oldu.

İran’ın nükleer çalışmalarına verilen yanıt bu kadarla da sınırlı kalmadı. İran nükleer programının mimarı Mohsen Fakhrizadeh, suikaste uğrayarak yaşamını yitirdi. Misilleme endişeleri yükselirken  2020 ABD seçimlerinin galibi Joe Biden yeni yılın 20 Ocak’ında görevine başladığı zaman ilk olarak Trump’ın bozduğu İran’la nükleer anlaşmayı onaylayarak “normalleştirme” sağlayacağını duyurdu.

Bu dünyanın sahibi siz değilsiniz, onu mahvetmenize izin vermeyeceğiz”

Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması yürürlüğe girdi



2020 yılında nükleer enerjinin “güç”değil “güçsüzlüğün” ispatı sayılabileceği pek çok olay yaşanırken nükleer silahlanmaya karşı dev bir adım atıldı. Honduras‘ın da imzalamasıyla 196 ülkeden 50’si, nükleer silah sahiplerine ‘Bu dünyanın sahibi siz değilsiniz, onu mahvetmenize izin vermeyeceğiz‘ mesajını verdi ve Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması (TPNW) yürürlüğe girdi. Resmi olarak malumun; yani  nükleer silahlanmanın “yasal ve de etik olmadığının” ilamı anlamına gelen bu anlaşma nükleer silah sahibi olmayı ‘suç’ ilan etmesiyle çok kıymetli. Bu ön kabul  nükleer silahlanma süreçlerini beslediği açıkça kabul edilen nükleer enerji üretimi için de yakın gelecekte  tartışmalı bir sürecin başlamasına evrilebilir.




Rashid Alimov Foto: Greenpeace Rusya

 



2020, Covid 19’un Rusya vatandaşı Nükleer karşıtı aktivist Rashid Alimov‘u 40 yaşında hayattan kopardığı bir yıl oldu. Yaşamını nükleer risk ve tehlikelere karşı mücadeleye adamış olan Alimov, Rusya’nın başta Almanya olmak üzere farklı ülkelerden seyreltilmiş  uranyum atığı ithal ettiğini kamuoyunun öğrenmesi için çalışmış, bu atıkların ham madde girdisi sayılma olasılığına karşı  toplum ve çevre sağlığı açısından daha katı kurallara tabi olmasını gerektirecek şekilde, “nükleer atık” kabul edilmesi yolunda mücadele vermişti.

Bu yazı Yeşil Gzete'de yayımlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

[COP 28] Nükleer enerjinin COP kararına girmesinin arka planı

  Küresel ısınmanın önlenmesi için ilki 1995 yılında gerçekleştirilen  COP  toplantılarının 28’incisine fosil yakıtlardan çıkışa dair somut ...