“En zararsız nükleer santral hiç kurulmamış olandır”
Tam bu noktada sivil toplum örgütleri tarafından Türkiye’ye defalarca davet edilerek Fukuşima Nükleer Felaketini ve izleyen süreçte Japonya’da yaşananları anlatan Fukuşima Tanığı Toshiya Morita’nın Sinop’ta yaptığı bir sunumda [2] söylediği söz aklıma geliyor : “En zararsız nükleer santral hiç kurulmamış olandır. İlk nükleer santralin kurulmasına izin verirseniz arkası gelir, ilave reaktörler yapılır bir de bakmışsınız ki bizimki gibi 54 reaktörünüz olmuş.”Japonya Hükümeti’nin çalışabilir durumdaki 43 reaktörden mahkemelerin halkın başvurusu üzerine geçici tedbir kararı ile kapalı tuttuğu 40 reaktörü yeniden devreye alma ısrarı sürerken Morita’nın haklı olduğunu gösteriyor. Çok açık ki nükleere elini veren kolunu kaptırıyor. Aksi mümkün değil çünkü, nükleer santraller büyük nükleer zincirin sadece bir halkası ve nükleer endüstrinin diğer ayaklarını oluşturan uranyum madenciliği, nükleer atıklar, nükleer silahlanma gibi süreçlerle bağlantılı. Sadece nükleer santrallerin ortaya çıkış koşulları bile bu endüstrinin temelinde nükleer silahlanma ve denemelerin olduğunu gösteriyor.“Hibakuşa” artık radyasyon mağduru insan anlamında
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atılan atom bombalarının yakıp kavurduğu insanlardan geride kalanlar, atom bombasının yaydığı radyasyonu almış olanlar ve onların doğmamış çocukları, hatta torunları “Hibakuşa” olarak devam ediyor hayatlarına. İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’sında hibakuşalarla evlenilmez, onlara iş verilmez çünkü fazla kalmayacaklardır, bu dünyada hem de tüm bilinmezlikleriyle bulaşıcı bir hastalık sanılır vaziyetleri.
“Nükleer atıklar, sızıntılar, uranyum madeni atıkları ve artıkları, nükleer silahlanma”hibakuşa olmayı vadediyor!
ABD’nin Hiroşima’ya Atom bombasını atmasından 66 yıl sonra meydana gelen Fukuşima Nükleer santral felaketi ise “Hibakuşa”olma halinin daha yüksek sesle telaffuz edilmesine sebep oluyor. 3 reaktörde meydan gelen çekirdek erimesi esnasında atmosfere yayılan radyasyon ve bugün hala her gün denize karışan 400 Ton radyoaktif su aynı Fukuşima’dan önce yaşanan nükleer denemelerin yarattığı gibi kendi hibakuşalarını yaratıyor . [3] Şüphesiz
normal seyrinde işleyen bir nükleer santral bile felaket boyutunda
olmasa da nükleer atıklarıyla, sızıntı ihtimaliyle, bir başka ülkede
uranyum madeninin çıkarılması aşamasında yerel halka yaşattıklarıyla
dünya genelinde ekolojiyi dolayısıyla tüm canlı yaşamını tehdit ediyor.
Aslında nükleer santralleri , atıkları olan hemen her ülkenin
radyasyona ve radyoaktif kirlilğe maruz kaldığına dair kamuoyuyla
paylaşılmayan hikayeleri var. Bu hikayelerden bazırlarını Nükleersiz.org‘un gerçekleştirdiği “Hibakuşalar Olmasın!” sergi ve sunumunda anlatıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz.“Rusya Federasyonu tarafından atıkların depolanmak veya gömülmek üzere ithal edilmesi yasak”
Diğer taraftan gelin şimdi Akkuyu özelinde ele alalım meseleyi. Zira herhangi bir sızıntı, bir kaza ya da patlama meydana gelmese bile Akkuyu NGS’den çıkan nükleer ve radyoaktif atıkların roblem oluşturması için bir çok sebep var. Öncelikli konumuz atıkların muhafaza edilmesi ki Akkuyu’da nükleer atıklar yıllardır nükleer karşıtlarının söylediği gibi Türkiye’nin sorumluluğunda olup gelecekte yeni ekolojik problemlere işaret ediyor. Bu konuda Çernobil Felaketinin 31. Yılı anmasında Mersin Nükleer Karşıtı Platform’un ev sahipliğinde gerçekleştirilen panelde Akkuyu NGS hakkında değerlendirmelerde bulunan Nükleer karşıtı aktivist Fizikçi Andrey Ozharavsky de doğruluyor, Rus ve Türkiye Hükümetleri arasında 2010 yılında imzalanan işbirliği anlaşmasının üstünden 7 yıl geçmişken atıklarla ilgili hiç bir planlama yapılmamışken Akkuyu NGS için üretim lisansının verilmesinin düşündürücü olduğunun altını çiziyor.“Akkuyu NGS Radyoaktif atık yönetiminden kendi sorumludur!”
Fukuşima felaketinden sonra dünya genelinde nükleer karşıtlarının ifade ettiği gibi nükleer atık problemi çözülemezken nükleer santrallerin tuvaletsiz bir evden farkı yok. Kaldı ki Türkiye Hükümeti’nin, Rusya Hükümeti ile 2010 yılında yaptığı işbirliği anlaşmasının 12. Maddesinde “Proje şirketi (Akkuyu NGS) nükleer santralin devreden çıkarılması ve atıkların taşınmasından ve radyoaktif atık yönetiminden sorumludur.”ibaresi bulunuyor. Ozharovsky bu noktada Rusya Federal Hükümeti Kanunu’nun 48. Maddesi olan “Çevre Koruma” Rusya Federasyonu tarafından atıkların depolanmak veya gömülmek üzere ithal edilmesini yasakladığını hatırlatıyor. Üstelik kullanılmış yakıt çubukları için de aynı maddede şu ifade bulunuyor: “Rusyaya ait nükleer santrallerden çıkan kullanılmış yakıt çubuklarının Rusya Federasyonunda işlenmesi, işbirliği yapan taraflar arasında yapılacak ayrı bir anlaşmayla mümkün olabilir.”Rusya yasalarına göre “Radyoaktif atıkların işlendikten sonra üretildiği ülkeye geri gönderilmesine veya geri gönderilmesi taahhüt edilebilir”
Bu maddeden anladığımıza göre Rusya Federal Hükümet yasaları yabancı kullanılmış yakıt çubuklarının ithaline yalnızca “gömmemek”suretiyle sadece “geçici teknolojik depolama ve işleme” için izin veriyor. Aynı maddede dikkat çeken bir de “Radyoaktif atıkların işlendikten sonra üretildiği ülkeye geri gönderilmesine veya geri gönderilmesi taahhüt edilebilir” ibaresi ki Akkuyu’dan çıkan yakıt çubuklarının Rusya’da işlendikten sonra nihai depolama için üretildiği yere, yani Türkiye’ye geri gönderilmesi anlamına geliyor. Bu noktada Ozharovsky “nükleer yakıt çubuklarını işlemek üzere geçici depolama proseslerinin de Türkiye’ye bir maliyeti olacağının altını çiziyor.[4]Atıklar için kurulacak ilave prosesler maddi manevi maliyet demek!
Tekrar Akkuyu NGS için üretim lisansının verilmiş olmasına dönersek, bu onay aslında Akkuyu’da atık üretilmesine ve kullanılmış yakıt çubuğu oluşmasına izin verilmesi anlamına geliyor ki Türkiye’de henüz tehlikeli atıklarla ne yapılacağı bilinmediği gibi ve atık yönetiminin bir maliyet hesabı da yapılmış değil. Her halikarda Türkiye kendi radyoaktif atık depolarını ve kalıcı depolama alanını inşa etmek zorunda kalacak ve tüm ilave proseslerin maliyeti de milyarlarca dolar tutacak.Ekolojik vicdan lazım!
Peki ya maddi bir karşılıkla ölçülemeyecek maliyetler? Nükleer atıkların maliyetinden sakınmak için bunların denizlere, göllere, dağlara gömülme ihtimali ne kadar uzağımızda? İzmir/Gaziemir’de mahalle ortasında gömüldüğü yıllar sonra ortaya çıkan nükleer atıklar bulunduğu bölgede ekolojik kirliliğe dolayısıyla sağlık sorunlarına yol açtığı bilinirken, sorumluların suçlarını kabul etmesi bunun üstüne aksiyon alması için sivil toplum olağanüstü çaba göstermek zorunda kalırken benzer bir hamlelerin karşısında aynı sorunları yaşamayacağımızı iddia edebilir miyiz? Dahası, Dünyada ilk kez “yap-sahip ol- işlet” modelinde bir devletin bir başka ülke topraklarında nükleer santral kurmasına imkan veren, %51 hissesi her zaman bu ülkeye yani Rusya’ya ait olacak Akkuyu NGS’nin hele ki maliyetler bugün her tür değere üstün gelirken yaptıkları yapacaklarının teminatı olan Cengiz’iyle Kolin’iyle ekolojik vicdana sahip olabileceğini varsayabilir miyiz? Akkuyu NGS tüm bu nükleer riskleriyle ve eksiklikleriyle bize “Hibakuşa”olmaktan başka ne vadedebilir?Son notlar
[1] https://yesilgazete.org/blog/2017/06/18/akkuyu-ngs-icin-uretim-lisansi-zeytinin-son-dansi/
[2] https://yesilgazete.org/blog/2017/04/05/tbbnin-sinoptaki-sempozyumu-nukleer-santral-planlarinin-bu-gunku-ic-yuzunu-gosterdi/
[3] Dünya genelinde hibakuşaların hangi olaylarla felaketlerle tecrübe edildiğini , nükleer zincirin halkalarını anlatmayı amaçlayan bir sergi yapıldı, daha detaylı bilgi için bkz https://yesilgazete.org/blog/2017/06/12/hibakusalar-olmasin-sergisi-istanbulda/
[4] http://bellona.ru/2017/05/05/akkuyu-rao/
Pınar Demircan
Bu yazı ilk olarak 30.06.2017'de Yeşil Gazete'de yayınlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder