2017 Nobel Ödülü, Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın hayata geçirilmesi için Dünya çapında büyük çaba harcayan bir kampanyaya verildi. Ödülün sahibi, ICAN, 7 Temmuz günü nükleer silahsızlanmanın 122 ülke tarafından kabul edilmesine liderlik ederek yıllardır olduğu gibi dünyaya bir alternatif daha sunmaya çalışmıştı.
ICAN’e verilen ödül nükleer silahsızlanma çabalarını onurlandıran ilk ödül de değil. Nobel Barış Ödülü, 10 Aralık 1985 tarihinde soğuk savaş döneminde deneyimlenen nükleeer savaşın yaşamsal maliyetlerine karşı mücadele yürüten Nükleer Savaşa Karşı Hekimler(IPPNW)’e de verilmişti. Esasen uzun yıllardan beri IPPNW Dünya Yönetim Kurulu üyesi olan Bill Williams ve Tilman Ruff IPPNW Avustralyaseksiyonunun önde gelen üyeleri olarak nükleer silahsızlanma yolunda kampanyalar yürütüyor, IPPNW Dünya Başkanı Malezyalı Hekim Ron MacCoy’un da katkısı ile kampanya şekilleniyor. Sonuç olarak IPPNW Dünya Yönetimi böyle bir kampanyayı başlatma kararını alıyor ve bu harekete yıllardır nükleer silahların ortadan kaldırılması için mücadele eden diğer tanınmış örgütlerin de iştirak etmesiyle IPPNW ile diğer “uzman ” kuruluşların bilgi tecrübe ve kaynakları seferber ediliyor. Nihayet, güçlü bir örgütlenme olan IPPNW Avustralya seksiyonu tarafından ICAN kurularak nükleer silahsızlanma yolunda verilen mücadeleye 2007 yılında uluslararası form kazandırılıyor. Bugün de Dünya genelinde barış yolunda yapılan işlere verilen ödülün böyle bir süreçten geçen çabayı onurlandırması aslında konunun ne kadar gündemimizde olduğuna da dikkat çekmesi açısından önemli. Zira daha bir ay önce Kuzey Kore, Japonya açıklarına Hidrojen bombası atarak nükleer silahlanma konusundaki ilerlemesini gözler önüne sermedi mi?
Her ne kadar Kuzey Kore’nin bu hamlesi ABD’nin kendisine uyguladığı yaptırımları kaldırması için şimdilik gövde gösterisinden ibaretse de yarın, bu tür eylemlerin nükleer savaşı başlatmayacağının garantisi yok. Açıkçası ancak nükleer silahlanma ile güç dengesinin sağlanacağını, dünya barışının bu şekilde mümkün olacağını sananlar büyük bir yanılgı içinde.
“Her şehrin kendi bombası vardır…”
Nobel Barış Ödülü’nün bu sene edebiyat dalındaki sahibi Kazuo Ishiguro ise Hiroşima gibi Atom bombasının mağduru olan Nagasaki şehrinde 1954 yılında dünyaya gelmiştir. Ishiguro kendisiyle yapılan bir mülakatta 6 yaşında ailesiyle ülkeyi terk ettiğini, uzunca bir süre her şehrin kendi bombası olduğunu sandığından bahseder. Annesi de bir hibakuşa* olan Ishiguro için bomba hayatın bir parçası olacak kadar sıradan gelmiştir, sonra ansiklopedilerden araştırarak Nagasaki’nin acı bir tarihe tanıklık ettiğini anladığından bahseder.
Esasen doğru olan Ishiguro’nun ilk sanısıdır, her şehrin kendi bombası vardır. Zira ABD Başkanı tarafından sunularak 1953 yılında “yıkıcı olan atom enerjisinin yapıcı amaçla kullanılmasını vadeden Barış için Atom Girişimi”nin akabinde dünya genelinde bir nükleer silahlanma yarışı da başlar. IPPNW tarafından yürütülen araştırmalara göre dünya genelinde özellikle yerli halkların yaşadığı adalarda 2000 nükleer testgerçekleştirilmiştir ve bu testlerde Hiroşima’ya atılan nükleer bomba gücünde 29 bin nükleer bomba (uranyum, plutonyum, hidrojen bombaları) kullanılmıştır. Nagasaki gibi bir çok şehrin bombası olmuştur hatta Kazakistan’daki Semipalatinsk’in, Fransız Polinezyası’nın, Kritibati Adaları’nın onlara, yüzlerce bombası olmuştur. Öyle ki, 1960’lardan itibaren yapılan nükleer testlerin neticesinde oluşan radyoaktif kirliliğin başta okyanus adalarında yaşayan yerli halkın olmak üzere 20 milyondan fazla insanın hayatına mal olduğuna ilişkin bir öngörü bulunuyor. Nükleer silahsızlanmanın gerekliliği konusunda atılan adımlar, 1963 yılında yer altı ve atmosferik testlerin yasaklanmasını sağlamış, deniz altında devam eden testler de nihayet 1968 yılında yasaklanmıştır. Şüphesiz anlaşmalar yapılsa da ihlallere karşı her hangi bir kontol ve yaptırım gücü bulunmadıkça mücadeleye devam etmek gerekmiştir.
Nitekim 1982 yılında Birleşmiş Milletlerin Nükleer Silahsızlanma konusundaki girişimlere New York’taki Central Park’ta toplanan 1 milyon kişi destek verir. Bu eylem de savaş karşıtı en büyük eylem olarak tarihe geçer. 1996yılında ise en geniş kapsamlı Nükleer Testlerin Yasaklanması Anlaşması, Birleşmiş Milletler tarafından imzaya açılır ve ilk kez nükleer silahları olduğu bilinen Çin, Fransa, İngiltere, Rusya anlaşmayı imzalar, yalnızca Hindistan imzalamaktan imtina eder. Türkiye ise 1981’ de Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasını imzalamışsa da bir NATO üyesi olarak 1990’dan beri ABD’ye ait nükleer başlıklı füzeleri toprakları içinde tutan bir ülkedir.
Nükleer zincir çözülmedikçe nükleer silahlanmadan kurtulmak hayal…
Bu noktada nükler silahların en ufak bir ulusal tehdit karşısında başvurulması muhtemel bir araç olarak el altında tutulmasına devam edildiğini anlıyoruz. Hele ki nükleer gücün ticari kullanımı, nükleer silahların ham maddesi olan uranyumun yer altından çıkarılması dünya genelinde kabul görürken, kalkınma aracı olarak değerlendirilirken nükleer silahlardan yasaklarla kurtulmak bana pek mümkün görünmüyor. “Hibakuşalar Olmasın!” Sergisi ve sunumuyla da anlatmaya gayret ettiğimiz gibi nükleer silahlanma uranyum madenciliğinden, nükleer santrallere, nükleer santrallerin atıklarına kadar uzanan bir zincirin içinde vücut buluyor. Nükleer silahlanma ve nüklerin ticari kullanımının eninde sonunda yolları kesişiyor. Nükleer silahlanma karşısında mücadele verenler, nükleer santrallerin kurulmasının , dahası uranyum madeninin sağlık sektörü haricinde kullanımının da önüne geçecek aksiyonlar almalıdır.
Bu bağlamda Nükleer silahlanmanın tümden önlenebilmesi için Uluslararası Nükleer Silahları Yok Etme Kampanyası (International Campaign to Abolish Nuclear Weapons – ICAN) ICAN “Yapabilirim!”şeklinde okuyarak aldığım ilhamla “Yapabiliriz!”demek istiyorum.
Nobel Ödülü’nü alan barış girişimi ICAN bize sesleniyor “Ben yapabildim!” Öyleyse “Yapabilirsiniz, dahası birlikte yapabiliriz!” Nükleer santralleri tarihe gömerek, ona ham madde sağlayan uranyumu yerin altında bırakarak , atıkların yeniden işlenmesini önleyerek ki bunların her biri bize hibakuşa olmaktan başka bir şey vadetmiyor; hayatımızdan tüm üyle çıkarabilirsek eğer, işte o Nobel Barış Ödülü’nü Dünya kardeşliği alır!
[*] Hibakuşa : Atom bombası atıldıktan sonra Japonyada Radyasyon mağduru insanlara verilen ad.
(Yeşil Gazete)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder